Yalaka inek, kasabın bıçağını yalarmış!..
Medyada dengeler değişti... Değişti de; sanki bu değişim de ilk fırsatta yeni bir değişime uğrayacakmış gibi!..
Bakıyoruz; “Hak ve Özgürlük” savunuculuğu yapan çoğu gazetenin “alandaki” çalışanlarının önemli bir bölümü aşırı sol zihniyetli ve kahir ekseriyeti Baykal yalakası!..
“Bizimkiler”; yani “arkadaşlarımız, dostlarımız” olan kimi medya yöneticileri, tercihlerini ağırlıklı olarak “aşırı solculardan” yana kullanıyorlar!..
Şöyle ifade edeyim: “Bizim gibi görünen” bir gazetede, “muhabirlik” alanının itibar getiren işleri, “solculara” veriliyor...
Solcu muhabirler, ya da solcu olmamakla birlikte gayesi bulunmayan muhabirler filan, “diğerlerinden” çok daha önemli işlere gönderiliyor!..
Bu durumun olumsuz sonuçlarını “arazide” görüyoruz.
“Belli konularda hassasiyet sahibi olan gazetelere, televizyonlara” iktidarda Ak Parti olduğu için atlayan yazarlar muhabirler filan, kolay kolay topa girmiyorlar.
Bir AK Partili Bakanı, vekili vesaire sorularıyla köşeye sıkıştırmaya çalışan çok sayıda, “Hürriyet, Mürriyet” muhabiri izlemişsinizdir.
Peki... VAKİT mensubundan başka, Baykal’ı, Yalçınkaya’yı, YARSAP’çıları, şunu bunu sıkıştıran kaç “gazeteci” gördünüz?..
*
Niçin böyledir bu durum?.. “Bizim gazetelerde, televizyonlarda” çalışanlar, hiç olmazsa görevlerinin gereği olarak bunu niçin yapmazlar?..
Yukarıda dedik ya, çoğu aşırı solcu. Adamlar, kadınlar; “Ak Parti bugün var yarın yok. Bu gün, bizim laikçileri köşeye sıkıştıracak sorular yöneltir, haberler yaparsam, yarın eski mekânıma dönmem son derece güç olur” diye düşünüyorlar... Bundan dolayı da “toplara” girmiyorlar!..
Bu gazetelerde televizyonlarda çalışan “muhafazakarlara” ‘FİLAN’ gelince... Onlar da, ya önemsiz işlere gönderildiklerinden böyle bir şey yapma şansına sahip değiller ya da “azınlıkta kaldıklarını” bildikleri için, göze batmaktan, hışım çekmekten, yalnızlaşmaktan korkuyorlar...
¥
“Mukaddesat düşmanı” gazetelerde, televizyonlarda görev yapanlar ise CHP yalakalığına bütün pervasızlıklarıyla devam ediyorlar... Bu konuda son derece rahatlar.
Meclis’te mesela;
muhalefet kulislerinde Baykal’la, şunla, bunla;
dışarıda onun ve de bunun çocukları ile “ortak stratejiler” geliştiriyor;
“iktidar kulisi”ne gittiklerinde de bu stratejiler doğrultusunda faaliyet gösteriyorlar...
¥
Böyle bir durum var... Ve durum bu olunca, tekere çomak sokan tek gazete olan VAKİT batıyor göze.
Hatırlarsınız; geçtiğimiz günlerde, CHP’li Mehmet Sevigen, bir grup “TOP”la birlikte düzenlediği basın toplantısında, Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Selma Aliye Kavaf’ı “eşcinsellik tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır” dediği için ayrımcılık ve bölücülükle suçlamıştı.
O böyle deyince, kameralar önünde, Genelkurmay Başkanlığı’nın da eşcinselliği “hastalık” olarak değerlendirdiğini ve bundan dolayı Askeri okullara giriş sınavlarına “TOP”ların alınmadığını hatırlatmış...
“Sayın Kavaf’ın ayrımcı olduğunu iddia ettiniz... Genelkurmay’ın tutumuyla Sayın Kavaf’ın tutumu aynı. Genelkurmay’ın bu uygulaması için ne diyeceksiniz?..” sorusunu yöneltmiştim.
CHP’li bu nazik soruma, “Genelkurmay’ın tutumu ile Kavaf’ın tutumu aynıdır” yollu bir karşılık verince de, “Bir Kuvvet Komutanı eşcinsel olabilir mi?!” sorusunu yöneltmiştim.
“O” CHP’linin soruma verdiği “Evet olabilir, ne sakıncası var ki!” muhtevalı karşılık gündeme yerleşirken, “mukaddesat düşmanı” medyanın orada bulunan bazı unsurlarının nefret dolu bakışlarına hedef olmuştum.
Bu nefret birkaç dakika içinde, yine bu takımın kontrolündeki bazı medya sitelerine yansıdı. CHP’liye böyle bir soru sormaya “cüret ettiğim” için gazetem ve şahsım ağır hakaretlere maruz kaldık...
Sonrasında, kameralar önünde gayet rahat tavırlarla “tarafsızlıktan” FİLAN bahseden Başsavcı’ya “20 ay evvel, CHP’nin bir Alman vakfından para yardımı aldığına dair belgeleri size teslim etmiştim. Bunca süre zarfında ne yaptınız?” sorusunu yöneltmem de bu çevreleri küplere bindirdi.
Diğer muhafazakarlar kuzu kuzu gidip geliyorken, bu VAKİT de ne yapmak istiyordu böyle?.. Bu devletin gerçek sahibi olanları ikide bir zor durumda bırakmaya nasıl cüret ediyordu?..
¥
Örnek çok, yalnızca ben değilim; birçok VAKİT mensubu, gittikleri ortamlarda millet düşmanlarını “meslek adabına” uygun sorularla zor durumda bırakıyor.
İşte, Kenan Kıran kardeşim de her gittiği yerde “Dikkat VAKİT muhabiri burada!!!” anonslarıyla karşılanır oldu!..
Pek eğlenceli!..
¥
Yukarıdaki misale döneyim;
Başsavcıya “Belgeleri size 20 ay evvel teslim ettik, bunca zamandır ne yaptınız?” yollu soruyu yönelttiğimde...
“Bizim gazetelerimiz” adına orada bulunanlardan hiç olmazsa birkaçı destek verseydi...
İlave sorularla bana yardımcı olsaydı...
Başsavcı, öyle kaçıp gidemeyecekti büyük bir ihtimalle...
Baskının tesiriyle bir şeyler söyleyecekti ve tabii ne söylerse söylesin ortaya çıkan tablo aleyhine olacaktı!..
Ne yazık ki; ince hesaplar, kitaplar, bırakın Hak ve Özgürlük savunuculuğu yapmayı, mesleğin en temel gereklerinin yerine getirilmesine bile mâni oluyor!..
¥
Yukarılarda bir yerlerde “Hışım”dan bahsettik ya; gittiğimiz her yerde “aşırı sol” medyanın takibi altındayız.
Ve her ağzımızdan çıkan sözü, karşımızdakilerle her muhabbetimizi yüz seksen derecelik saptırmayla yansıtıyorlar...
Ağzımızdan çıkan her söz, yazılarımızdaki her satır, İ.T. takımı tarafından müthiş çarpıtmalarla, abuk sabuk, konuyla alakasız eklemelerle yansıtılıyor...
Bu olacak tabii; olacak da...
Ah keşke; “Namuslular, namussuzların hiç olmazsa yarısı kadar cesur olsaydı...”
NAMUSSUZ HABERLER!..
Al işte; bir haber.
Sayın Başbakan, Anayasa görüşmelerinin dinlenme arasında “Sabaha karşı buradaydık göremedim seni” deyince, “İkide ayrıldım ama bu gece sabahçıyım” karşılığını veriyorum...
Bir gazetecinin, tarihi görüşmeleri sabaha kadar takip etmesi, hatta takip eden tek gazeteci olması “kötü” müdür, “iyi” midir?..
Görevini yapmak yerine, bizim orada olduğumuz saatlerde “pire uçuşturanlar” yine bizi hedef almışlar.
Çocukça!..