Taner Yıldız ile zirve yaptı
Bu sözü Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’mız için, bir ay evvel, hoş bir anı içinde, Hilal TV Genel Müdürümüz Adnan İnanç Bey demişti; biz diğer 5 kişi de onaylamıştık. Aynı sözü aynı kişi için, aynı heyet bir kez daha diyoruz: Yumruklu saldırılar Taner Yıldız ile zirve yaptı.
İki zirvenin mahiyeti çok farklı. İlkinde ülkenin muasır medeniyete kavuşmasında, halkın önünün açılmasında, velhasıl hayır yarışmasında zirve yapanları takdir ve alkış, ikincisinde ise adalet yapmaya, erdemleri yükseltmeye çalışanların ve ez cümle ülkenin önünü tıkamada, yani şerde zirve yapanları telin ve lânet var.
İlkinde; ülke hayrına iş üreten, çalışkan, halka yakın vekil, bürokrat veya bakanlarımızdan birkaçını; sırf takdir, tebrik ve teşvik olsun diye; AKABE, Hilal TV ve Yardımeli Derneği adına ziyaret etmiş ve başta Mustafa İslâmoğlu olmak üzere tüm çalışanlarımızın ve gönüldaşlarımızın selâmlarını götürmüştük. Zaman darlığı nedeni ile yarım günde ancak Milli Eğitim Bakanımız muhterem Nimet Çubukçu Hanımefendiyi, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Mustafa Demir’i, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Taner Yıldız’ı, Adalet Bakanımız Sayın Sadullah Ergin’i, harbî ve hasbî dostumuz Sayın Feyzullah Kıyıklı’yı ve dört bürokratımızı ziyaret edebilmiştik. Gönül isterdi ki ve zaman elverse idi; hepsini ziyaret edip kucaklasa idik. Nasip olursa, tümünü kucaklamak isteriz; millet adına, en azından sevenleri adına..
Baştan sona bu ziyareti pek sevdik, mesrur olduk. Nedeni; vekillerin ve dahi yardımcılarının nezaketi, güler yüzü, misafirperverliği, nezahati ve rikkatliği.
Misal; Enerji Bakanımızın muhterem sekreterinin ziyarete 3 gün kala ve bir de son 6 saat kala bizi arayıp randevumuzu ve heyetimizdeki kişi sayısını teyid etmesi. Diğer bakanlıklarda olduğu gibi burada da, ta dış kapıdakilerin dahi hizmete amade bekliyor olmaları. Teşrifatçıların hemen kayıt teyidi yapıp müstakil bir odadaki oval masaya buyur etmeleri. Masanın sade ve estetik bir şekilde, bir kişilik fazlası ile aperatif yiyecek ve içeceklerle tefriş edilmiş olması; Bakan Bey’in oturacağı; önündeki bloknot ve kalemden belli olan, bizimkinin aynısı koltuğu; en önemlisi; bakanımızın tam da dakikasında, gayet misafirâne ve dostâne bir şekilde aramıza katılması ve bizleri özlemle kucaklaması.. Eh, bu durum karşısında “Sayın!” diye hitabetmeyi abes bulup: “Sevgili vekilim” diyerek kucakladık o güzel insanı. Her hali güzeldi. Sözün fazlasını bize, asgarisini kendisine hasretmesi hoş ve deşarj edici idi. Sorun varsa çözüm üretmeye ve rehabilite etmeye hazır bir edada idi. Müşküllerin şekvacısı değil; sanki şükredicisi idi.
Kendisi ile ilgili bir gözlemini anlattı: Vekil veya bakan olmadan önce o makamlarda neler yapabileceğini rakamlarla hesap edermiş. Ama bakan olunca; asıl sürecin bir nasip ve dua işi olduğunu; hesap ve nisabın fevkinde ilahî zuhuratlar olduğunu fark etmiş. Ama hesabı, kitabı asla bırakmamış; kilovat ve petrol varili hesaplarını, petrol kuyu sayısını artırmakla meşgul.
“Çekinmeyin, teklif getirin, dosya getirin, üretin; her teklif ve ürettiğiniz değerlendirilecek” deyince aklımın köşesinde takılı duran, bir dostumun önceki dönemlere takılı kalmış olan bir enerji projesinden yarım başlıkla söz ediverdim. Hemen not alıp teknik birimi görevlendirdi; meseleyi takibe aldırdı.
Velhasıl işini sevdiği besbelli idi; işin ağrılığı altında ezilmiş değildi. Güven doluydu; güven veriyordu.
Her hususta mutmain ve mutlu ayrıldık. İşte o anda Adnan İnanç bey: “Bu gün her şey iyi gidiyor. Her bürokrat eğer böyle ise, Türkiye’yi kimse tutamaz. Doğrusu bu ziyaretlerin bereketi Taner Bey’le zirve yaptı” dedi. Oysa daha sırada Adalet Bakanı, o bir başka güzel insan Sadullah Ergin Bey vardı. Sadullah Bey ile ayni minval üzere kucaklaşınca; artık daha başka diyecek söz bulamadık. Zirve üstüne zirve olmazdı çünkü.
İşte böylesi nazik, karıncalar misali çalışkan, halka yakın vekilleri yumrukluyorlar; hatta ne yazık ki suikastlar düzenliyorlar. Sayın Başbakanımızın bilmem kaç kez suikast atlattığının duyumlarını alıyoruz.
İşte birileri böyle zirve değerleri, avlayıp vuruyor, şerde zirve yapıyorlar.
İkinci “Taner Yıldız ile zirve yaptılar” sözü de bana ait. Yirmi yıldır tanıdığım; nezaketini, rikkatini, merhametini tarifte kelime bulmakta zorlandığım o güzelim vekilimizi hedef seçmekle bence zirve yaptılar; vicdanları kanatmakta, sözü bitirmekte, masuniyeti hırpalamakta zirve.. Bir annenin, bir babanın ciğerini en çok yakmak isteyenlerin yaptığını yaptılar: Evladının, ciğerparesinin canını yakmak. O ki; ne sivil ne de siyasi hayatında kimseyi, hiçbir fikri ve politikacıyı incitmemiş bir şahsiyet.
Taner Yıldız’lar, Ahmet Türk’ler ve diğerleri; taraftarlarınca en çok sevilenleri. İşte bunun için yumruklandılar. Onların şahsında sevenlerine hakaret olsun diye.. Ahmet Türk de büyük bir kesim tarafından, sevilen, takdir edilen bir denge ve diyalog insanı; ülkemizin değerli bir evlâdı. Ülke insanının, işkencenin, mağdurun halinden anlayan, çekirdekten yetişmiş bir siyaset adamı. Hemen koşup Taner Yıldız Bey’e acil şifa dileyen ve aynı frekans ve karede fotoğraf veren ilk muhalif ama halden anlayan siyasetçi..
Öyle olur; hep zirvelere nişan alınır. Ama ana hedef; millettir, onun ürettiklerinden haraç kesmektir. Millette huzur, sükûn, istikrar koymamaktır; illâ ki birilerinin menfaatini kollamak için kaos üretmek ve eşkiyalığı sürdürmektir. Lakin bu millet ve sevgili vekilleri yalnız değildir. Hepimiz Taner Yıdız’ız, Ahmet Türk’üz.
Onlar burunları kırık, nefesleri % 50 tıkanık halde gün ve gece boyu işlerininin başında ise; biz de başvekilimizle birlikte onların yanı başında ve baş ucundayız. Adalet ürettikleri sürece omuzdaşlarıyız.
Bu muhabbeti, bu gayreti kıskanmamak mümkün mü? Herkes alkış tutacak değil ya; yumruk atan da, kurşun sıkan da olacak. Hz Ömer’ler, Ali’ler, Hüseyin’ler ve Ömer bin Abdülaziz’ler de hep bu muhabbetinm, bu hizmet aşkının ve şuurun kurbanı olmadılar mı?
Güzel insandan; Taner Yıldız ve şehit ailelerinden güzel tepkiler beklenir. Öyle de oldu. Lakin Ahmet Türk muhibbânı pusuya düştüler; sadist saldırılarla eşkiyanın ekmeğine yağ sürdüler. Yine molotof kokteyllerini, kaldırım taşlarını fırlattılar, yine otobüsleri yaktılar, kapıları, pencereleri kırıp indirdiler. Ne menem güçlü(!), nazik, insancıl ve demokrasi heveslisi olduklarını değil; ne denli ajitatif, ne denli kolay gaza gelir olduklarını gösterdiler.. Kimin yanında olduklarını bir kez daha belli ettiler; Ahmet Türk’ün yanında, demokrasinin ve milletin yanında olmadıklarını da..
Neyse ki bu kez başka Serap’lar yanmadı.. Lakin Ahmet Türk’ün çağrı ve gayretleri boşa gitti. Ama gözümüzde bir o kadar daha büyüdü. İyi niyetini ve gayretini takdir ediyor ve alkışlıyoruz. Yaralı vaziyette yatmak yerine, milletin ve ülkenin bütünü önüne çıkıp itidal önermesini tebrik ediyoruz. Önce zatına acil şifalar, sonra da varsa akıllı muhibbânı; onlara da itidal diliyoruz.
Taner Yıldız Bey’e de acil şifalar diliyoruz. Burnu, tıkalı ve ağrılı vaziyette; ağızdan nefes almadan konuşmanın zorluğunu ve yoruculuğunu bilen hekim olarak, behemmahal milleti ve meclisi önüne çıkıp konuşmasını, nöbete devam etmesini ve vekil olmazdan önceki ve sonraki koşturmalarını takdirle karşılıyor ve milletçe alkışlıyoruz. Ne ki, kendi şehrinde, sevenlerinin önünde, bir şehidin cenazesinde, kıt akıllı bir ders kaçağı, bir çakma öğretmen tarafından yumruklanmasını ve onu provoke edenleri şiddetle kınıyoruz. Annesinin yalvarmalarına uyup özür dileyeceğine sırıtmasını; böylesi magandalara da serenat düzen zeka özürlüleri de ayıplıyoruz.
Ayrıca bu minval üzere âdî katiller tarafından Ladik’te şehid edilen polis kardeşlerimizin ailelerine de sabr-ı cemil ve Kevser’de ailecek buluşma diliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.