Korku imparatorluğu gidici
“Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım” inanılmaz bir dünya gündemi oluşturdu. Vesile olanları tebrik ediyoruz, kutluyoruz. Bütün dünya günlerdir onları, İHH’yı alkışlıyor; çünkü hak ettiler. Çünkü şehit verdiler. Çünkü can verdiler.
Mavi Marmara gemisinden, şehitlerin bir kısmını kefenleyen din görevlisi Antalyalı Mehmet Yıldırım kardeşimi, İHH Genel Sekreteri Yaşar Kutluay’ı ve gönüllü doktorlardan Dr Mevlüt Yurtseven’i dinledim.
“Onlar bizi 4 dakikada teslim almayı planlamışlar. Tavır ve metodları da onu gösteriyordu. Kaptanımız Gazze’ye bırakılmayacağımızı, belki geri gönderileceğimizi anlayınca gemiyi stop ettirdi, işlemez hale getirdi. Komandalar hiçbir ikaz yapmadan, onlarca Zodiak’tan ve 3 helikopterden ses ve sis bombası yağdırmaya başladılar. O anda zaten yaralananlar oldu. Peşinden komandolar iplerle güverteye inerken, helikopterdekiler arkadaşlarımıza hemen yaylım ateşe başladılar. İlkin şaşırdık. Ancak hemen toparlandık ve kurşun yağmuruna rağmen, yakaladığımız askerleri tekme tokat yatırıp, silahtan arındırıp esir almaya başladık. Gemimizi zorla gaspedenlere ‘Hoş geldiniz’ diyemezdik. 1,5 saat direndik. O da şu şekilde ki, aramızdan kapıp sürüklemeye çalıştıklarını kurtarmak için mukabelede bulunduk. Onlar öldürüyor, biz yara sarmaya çalışıyorduk. İsteseydik esir aldığımız 3 askeri öldürürdük. Ama kesinlikle böyle bir şeyi, düşünmedik. Tersine onların da yaralarını sardık ve esirleri teslim ettik. Ama o anda dahi, hem de beyaz bayrak çektiğimiz halde, bilakis öldürüldük. Sonraki saatlerde gördüğümüz işkence ve hakaretler ve edepsizlikleri ve ahlaksızca işlem ve arama ve sorgulama yöntemleri ise kahredici, binlerce kez isyan ettirici oldu.
Dünya bilmelidir ki bu zulmün yüzlerce katı 60 senedir Filistin’lilere uygulanıyor. Ölümüne aramıza katılan esir Filistin lideri Raid Es Salah ve onun ve mübarek Gazze halkının elleri değil, ayaklarının öpülmesi gerekir.
Şimdi bir kez daha neden Filistin’de intihar komandoları zuhur etmiş, anladık. Artık dünya bu zulme ‘Dur’ demeli. Bizler İrlanda’dan Endonezya’ya bir gurup aktivist; daha fazla duramadık. Bu trajediye artık duyarsız kalamadık. Yola çıktık, yol kapalı da olsa ‘Gazze yolunu artık açalım’ dedik. Uğrunda ölsek bile.. Bizim gördüğümüz ne ki; asıl Gazze’yi görmeli dünya. Gösterdik inş’allah.
Müslim, gayrimüslim, tüm gemi yek vücud, tek vicdan, tek yürek olduk. İrlandalı kardeşlerimizin, bir Müslüman esiri Yahudi’lerden kurtarmak uğruna, askerlerin tekme ve yumruklarından ötürü, yüzlerinde yırtılmadık kare kalmadı.. Kadın erkek, Müslim gayri Müslim; herkes çok çabaladı. Merhamet gemisindeki tüm gönüllülerin samimiyeti aynı idi. Allah indindeki ecirleri de aynı olacak. Hepsi Allah’ın yardımını aynel yakin gördü. Hepsi yeniden Gazze’ye gitmeye hazır.”
Evet; Yunanlı gönüllü Philip’in dediği gibi:
“Şehitler, hepimizin şehidi.”
İsrail’in kanlı pençesi; Türkiye’den İrlanda’ya; Yunanistan’dan İspanya’ya, Endonezya’dan İngiltere’ye 33 ülkeye değdi. Birden hem Türkiye’nin, hem tüm ulusların; hem daha önemlisi, İsrail’in rengi mor kesti. Türkiye’nin morarması; ilk kez aynı anda İskenderun deniz üssünde 7 askerimizin, muhtemelen İsrail’in marifeti ile ve 2 saat sonra sivil bir gemimize bizzat İsrail devlet ordusu ile, garip bir cesaretle, silahlı saldırıya uğraması ve bir anda 10 şehit vermesi. Evet, peş peşe atılan yumruklar çok sarsıcı, çok morartıcı. Bu minder dışı, kural dışı, bu hayasızca atılan aparkatların üstesinden mutlaka gelinmeli. Gönüllüler ellerinden geleni fazlası ile yapıtlar, yapmaya devam edecekler. Görüldü ki, sivil itaatsizlik, siyasi ve askeri yöntemlerden daha etkili..
Evet, İsrail fena morardı. Şimdi sıra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve diğer 32 ülkenin.. Ama teenni ile, fakat asla korkakça değil.
Gazze’nin yüzüne ise biraz su serpildi, fosfor yanıklı gözleri ümitle ışıldadı.
İsrail’in şımarıkları bir de 2006 Temmuzu’nda Hizbullah tarafından morartılmıştı. O günküsü askeri iken bugünküsü öncelikle sivil, sonra siyasi ve diplomatik morartma. Daha çok moraracaklar.
Dünyanın yüzünün mor kesmesi sebebi, uluslararası sularda seyreden yardım gönüllülerine dahi, siyonistlerin; hem de direksiyonu olmayan TIR misali, Somali korsanlarını çok aratan bodoslama saldırganlıkları, gözü dönmüşlükleri, edepsizlikleri, psikopatikleri ve şirretlikleri. Eğer tedbir alınmazsa daha çok yüzler moraracak; ya şaşkınlıktan ya da fosfor bombalarından..
Bugüne değin hep yaptıran, zor kullanan, zorbalık yapan ve yıkan, yalan üstüne yalanlarla Babil kuleleri inşa eden, dünyanın gözlerine kül atan, bebeklerin kanına ekmek doğrayan, katlettiklerinin çığlığına kulak tıkayan İsrail; Lübnan’dan sonra ikinci kez abondane oldu; ama hâlâ kabahatini anlamadı ve hâlâ etrafına çamur atmaya devam ediyor. Şimdi kendi açtığı bataklık çukuruna, füze çukurlarına, Babil kuleleri misali her bir tarafa diktikleri gözetleme kulelerinin ve utanç duvarlarının altına doğru sürükleniyor.
Çünkü çok ama çok şımartılmıştı.. Ta 1967’de Mısır ve Suriye askeri hava üslerine baskın düzenlediklerinde; Gazze açıklarında seyreden Amerikan Deniz Gücü’ne bağlı USS Liberty savaş gemisini dahi torpidolayıp batırmasına, en son Gazze’de Filistin Birleşmiş Milletler binasını bombalayıp yerle bir etmesine rağmen şımartılmaya devam edildi. Neden?. Doğrusu cevabı beni aşar. Ben, sadece hekim gözü ile bir psikanalitik tahlil yapmak istiyorum. İsrail’in ‘yalan ve korku imparatorluğu’na dair bir parantez açmak istiyorum:
Hz. Yakup’un 12 oğlundan ikisi Yusuf ve aynı anneden, yani Hz. Rachel’den olma Bünyamin ağabeylerince kıskanılırlar ve nihayette Yusuf’u, ölüp gitsin diye kuyuya atarlar. Bir ömür boyu babalarına yalan söylerler. Üstelik baba Yakup (AS):
“Bundan böyle bana güzelce sabretmek düşer” deyip bu kardeş katili olmaya göz karartmış densizleri affettiği halde ve kanlı yaşlar döke kör olduğu halde.. Bir türlü merhamete gelmezler.
Yusuf (AS) sayesinde mal mülk sahibi olurlar ama, çabucak azarlar; aralarına nifak girer. 12 kardeş; 12 kabileye ayrılırlar; birlik olamazlar. Fitne ve fesada devam ederler. Onlar fitne fesad ettikçe Allah onlara peygamber üstüne peygamber gönderir; ama onlarla iftihar edip, kurtarıcı kabul edip itaat edeceklerine, bilakis pek çoğunu katlederler.
Örneğin; Hz. Musa onları firavn zulmünden kurtarır ama menzile varmadan hemencecik fitne fesada düşerler, çoğu, Apis öküzünün taklidi olan bir buzağı heykeli yapıp ona tapmaya başlarlar. Neymiş; ‘Musa(AS) Tur’da biraz gecikmişmiş. Firavn’a kul köle olup ondan hesap sormayanlar, 40 gün bekleyemeyip, kurtarıcılarından hesap sormaya kalkarlar, mürted olurlar. Yine de mucize ni’metler yağmaya devam eder. Hz. Musa onlara kayadan asasını vurup pınar açar ama her bir aşiret ayrı pınardan su içmek isteyince 12 pınar açar.
Mucize yemeklere karşın nankörlük edip soğan sarımsak isterler. “Öyleyse girin o vaat edilen şehre, orada hepsi var” denince: “Orda savaşçı bir kavim var, önce sen ve Rabb’in girin, savaşın. Biz burada bekleriz” derler, sıvışırlar.
Bu durumda bir nesil geçene dek Tih çölünde avare kasnak gibi aç biilaç dolaşıp kaybolma cezası yerler, şehre giremezler; Allah vadini tehir eder.. Kendilerinden sonraki nesil girer; “Hıtta!” diyerek..
Bu arada Tevrat’ı zayi ederler, ama yerine kendi bildikleri gibi bir Tevrat yazarlar.
Hz. Musa ve abisi Hz. Harun; o vefasız ve nankör kavmi nihayet terk etmek zorunda kalırlar, o güzel beldeye girmeyip tarih olurlar. Ama onları, ihanetleri ve fitneleri, zaman zaman da kendilerine hazırdan bahşedilen saltanatlar nedeni ile, İncil ve Kur’an’ın anlattığı ibret dolu sahneler nedeni ile dünya unutmaz; o kutsal metinlere imanı farz biliriz.
Allah onlara: “Öldürmeyeceksin!” dediği halde, seri halde peygamberlerini öldürdüler; Hz. Zekeria’nın, Hz. Yahya’nın ve Hz. İsa’nın peş peşe canına kastettiler; mükerreren peygamber katili oldular.
Sayın Başbakan Tayyip beyin demesi boşuna değil: “Öldürmeyi iyi biliyorlar.” Onca peygamber katledenler için kendi dışındakileri; SİYON, yani KÖLE, hizmetkâr deyip ötekileştirdiklerini öldürmek, tarihte de, bugün de; sıradan iş..
Peki neden?. İlkin, Hz. Yusuf ve Bünyamin’in ağabeylerinden beri, ni’meti paylaşmayı istemiyorlar; çünkü kıskançlar. Aynı saikle kendi kardeşlerine Yusuf’a (AS) kıyıp bir ömür kendi babalarına kan ağlatanlar, çünkü kendi peygamberlerini katledenler, Filistinlileri haydi haydi öldürürler. Çünkü artık onlar için, öldürmek; bir kültür. “Venedik Taciri’ni okursanız, o kültürün ne olduğunu daha iyi anlarsınız.
Kıskançlık da öyle, yalan söylemek de, paragözlülük de öyle. Kıskançlıkları sebebi ile; ‘Yusuf’u kurt yedi’ masalını uyduranlar:
“Filistinliler bize füze fırlatıyorlar; her gün katliam yapıyorlar; ondan ötürü üstlerine gözetleme kulesi dikiyoruz, duvar örüyoruz, ablukaya alıyoruz” masalına dünyayı inandırmaya çalışıyorlar. Taş atan atmayan Filistinli 8 yaşındaki çocukları dahi kurşuna dizmekte beis görmüyorlar. Mavi Marmara’daki 1,5 yaşındaki Kaan’ı dahi esir alarak stratejik şantaj modelleri üretiyorlar. Psikanalitik yaklaşımlarla; gönüllülerin kafasını karıştırıp kendilerini şizofren olduğunu iknaya çalışıyorlar.
Hile ve hurdanın, psikolojik savaşın, korkutmanın işe yaradığını öğrenmişler. Beklenmedik baskınlar, suikastler yaparak, dünya çapında bir korku imparatorluğu inşa etmişler.
Bu hal, bu tavırlar; psikiyatrik hastalıktan beter bir ruh hali.
Bu hal patolojik bir kültür; bir psikopatidir. Psikopatlık ise bir hastalık değil; bir şirretlik, bir edepsizlik, yani bir kişilik halidir. Kökeni kültürdür, töredir, okul, ev, aile, eğitim biçimidir. Bugün İsrail’in anaokullarında dahi korku kültürü, öldürme kültürü veriliyor. Korkuyorlar; çünkü suç üstüler. Çünkü öldürüyorlar; dolayısı ile her an öldürülme paranoyası içinde agitatif tepki veriyorlar; kolayca tetiğe basıyorlar. Kolayca kıvırtıp yalan söylüyorlar; iki yüzlü oluyorlar; ama tüm dünyayı iki yüzlülükle suçluyorlar.. Çünkü psikopatlar suç makinasıdırlar. Hatta bir kısmı seri katil oluyorlar. Altmış senedir öldürüyorlar, ama dünyayı bir Arap zulmü, İslâmofobia masalı ile kandırıyorlar.
Psikopatlar; ilaçla, doktorla iyi olmazlar. Dolayısı ile ıslah yerleri hastane değil, mapusanedir; tecrittir, sürgündür. Üç bin yıllık tarihleri boyunca yapıp ettikleri ve başlarına gelenler bu anlatıların belgesidir. Nesillerine, çocuklarına, samimi Musevilere, hekimlik sebebi ile tanıştığım Musevi dostlarıma yazık.
Siyonisteler; işte o kafa ile Filistinlilerin evlerini, tarlalarını gaspede ede elde koskoca Filistin’den küçük adacıklar ve 25 kilometrelik Gazze Şeridi kaldı. Ama ne pahasına?. Bütün nefes borularının tıkanması pahasına; “Dökme Kurşun”ların pahasına. Hükümet etme hakkını kaybetme pahasına; “Terörist Hükümet” yaftası takılması pahasına.
Binbir desise ve dezenformasyonla kandırılmış dünya pahasına. Sadece Gazze değil; tüm Ortadoğu bu dezenformasyonla esir alınmış. Mescid-i Aksa esir; camiler esir, cemaatleri esir, bebekler esir; hatta kuşlar bile esir. Tek ruhları özgür. Her şeye rağmen bu ruhu koruyorlar.
Ama nihayet dünya duydu; “Artık yeter” dedi. Mavi Marmara ve Rachel Corrie ve ardından belki yüzlerce limandan demir almaya hazır özgürlük gemileri, Kaan bebekler, Cevdet Kılıçlar, Ali Haydar Bengi’ler, 82’lik piskoposlar; Yunanlı Dimitri’ler; Gazze özgürlüğünün yeni müjdecileri. Onlar şimdiden Gazze fatihleri.
Osmanlı 1916’da Gazze’de Alman müttefiki ile birlikte 500 bin evladını şehid vermişti. O savaşı ordularımız; 3 bin Yahudi casus yüzünden kaybetmişti.
Yüz sene sonra Gazze yeniden özgürlük eşiğinde. Bu eşiği geçebilen, Mescid-i Aksa’nın da, Filistin’in de kurtarıcısı ve de İslâm aleminin lideri olacak. Bu kurtarıcı ister Amerika, ister İrlanda, ister Mısır ve hatta ister İsrail olsun fark etmez; madalya onun olacak. Görünen o ki o madalyaya en yakın ülke; Türkiye. Mısır yönetimi; Refah kapısını açmış olsa da, o şansını kaybetti. Çünkü politik tercihleri, Mısır yönetimi ile İsrail yönetimini kanka kıldı. Ancak başta Mısır olmak üzere bütün Arap halklarını ayrı, masum Musevileri; gasıp yöneticilerinden ayrı tutmak gerekir. Tüm halklara düşen görev, bu gasıplardan bir an önce kurtulmak ve Filistin halkı ile kucaklaşıp özür dilemek. Böyle bir özür onları insanlık nezdinde kurtarır ama Benjamin Netanyahu’ları, Ehud Barak’ları, Hün-ü Mubarek’leri kurtarmaz. Artık onlar, yani korku imparatorları gidici.
Gazze direnişi, 31 Mayıs Şehitleri, 60 senedir verilmekte olan on binlerce Filistin şehidi onları bitirdi..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.