Hz. Muhammed'i An(la)mak

Hz. Muhammed'i An(la)mak

“Sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı ümit eden ve Allah’ı çok zikreden kimseler için Allah Resulü’nde güzel örnek vardır.” (33/Ahzab: 21)

Hz. Peygamber 571 yılında doğdu. Demek ki aradan 1430 seneden fazla bir süre geçmiş.
Peygamberimizin Doğum Gününü kutluyoruz.
Niye kutluyoruz?
Peygamberimiz hayattayken yaş günü kutlaması yapmıyordu.
Hz. Ebu Bekir, Hz. ömer, Hz. Osman, Hz. Ali Dönemlerinde de böyle bir uygulamaya şahit olmuyoruz.
Ne zaman ki Hz. Peygamberin örnek yaşantısı unutuldu. Peygamber sevgisi sembolikleştirildi. İçi boşaltılıp kutsandı, ondan sonra onun adına mumlu yaş pastalı doğum günü partileri değilse de, akide şekerli, gülsulu, kandilli geceler düzenlenmeye başladı.
Bu gecelerde Peygamberimizi ne kadar çok sevdiğimiz dile getirildi.
Peygamber aşıkları insanları coşturdu, göz yaşları onu kaybetmenin verdiği üzüntü ile sel olup çağladı.
Dualar edilir oldu o gece. Benzer diğer geceler gibi…
Hz. Peygamberin doğumu elbette karanlık gecelerin nurlu sabahıydı.
Cahiliyet içinde kaybolmuş ümmi bir toplumun vahiy ile aydınlanması; kitap, kültür ve medeniyet sahibi olacağının müjdesiydi onun doğumu…
Onun doğumu, Kabe’nin içine doldurulmuş yüzlerce idolün kırılması, acıkınca yenen helvadan idollerin anlamsızlığının gülünerek geçilmesi gereken basitlikler olduğunun kavranmasının habercisiydi.
İnsanın, insan önünde değil sadece Allah’ın önünde boyun eğmesi gerektiği bilincinin kazanılacağı ve beşeri tanrılaştıran tüm sahte dinlerin foyasının meydana döküleceği anın yaklaşmakta olduğunun bir göstergesiydi onun doğumu…
Allah Resulünü sevmek; hem de çok sevmek Allah’ın bir emridir:
“De ki: “Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar size Allah’tan, Resulünden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise Allah’ın (azap) emri gelene kadar bekleyin!” Allah fasık topluma yol göstermez.” (Tevbe: 24)
Allah’ın diğer bir emri ise hiçbir şeyi ve kimseyi Allah ile denk tutmamaktır:
“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O’na karşı gelmekten korunmuş olabilesiniz.
O, sizin için yeryüzünü döşedi ve gökyüzünü bina etti. Gökten su indirip onunla size rızık olsun diye ürünler yetiştirdi. öyleyse, bile bile Allah’a eş koşmayın.” (2/Bakara: 21-22)
“İnsanlardan kimi, Allah’tan başka eşler tutarlar. Allah’ı sever gibi onları severler. İman edenlerin ise, Allah sevgisi her şeyden üstündür. O zalimler, azabı görecekleri zaman, bütün kuvvetin Allah’a mahsus olduğunu ve Allah’ın da şiddetli azap sahibi olduğunu bir bilseler...” (2/Bakara: 165)
Hz. Muhammed (s.a.v.) insanlığa rahmet ve esenlik olarak gönderilmiştir. O da diğer insanlar gibi bir insan iken Allah onu Kur’an Mesajlarını insanlara iletmek göreviyle şereflendirmiş, o bu mesajların taşıyıcısı olarak başımızın tacı, gönlümüzün ilacı olmuştur. O, taşıdığı mesajları öncelikle kendi uygulayarak en büyük örnekliği gerçekleştirmiş, yaptığı ufak tefek hataları Allah tarafından düzeltilmiş ve uygulaması mükemmelleştirilmiştir.
Onu anmak, onu anlamak ve örnek edinmektir. Sadece adını anmak ve kuru kuruya kutsayıp, yarı ilahi vasıflara bürümek ona ve getirdiği kitaba karşı yapılabilecek en büyük saygısızlık ve cehalettir.
Gittikçe ruhsuzlaşan ve maddileşen şu dünyanın Hz. Muhammed (s.a.v.)’in doğumu vesilesi ile yeniden dirilmesi için önce Müslüman yüreklerin dirilişi gerekir. Yüce rabbim bize yeniden diri bir ruh ve yeniden sağlam bir iman bahşetsin. Yolu yolumuz olsun sevgili elçinin…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi