Erdoğan ve Menderes: İki resim arasında kaç fark var?
AK Parti hakkında açılan kapatma davası, akıllara 27 Mayıs Darbesi'ni getirdi. öyle ki; biri askeri, diğeri adli darbe olmasına rağmen, yakından bakınca, aradaki tek fark, 48 seneymiş gibi görünüyor.
Bu örüntü bazılarına garip gelebilir. Denebilir ki; 27 Mayıs'ta asker vardı, sokakları saptürat altına almışlardı, matbuatı tamamen susturmuşlardı, yani fiillerini işlerken ceketlerini çıkarıp üstlerini örtmüşlerdi. Bugün bunların hiçbirini görmüyoruz.
Ne var ki; bazıları bunun tam aksini düşünüyor. Yani, fiillerini işlerken ceketlerini çıkarıp üstlerini örtme kısmı hariç, diğer maddelerin belli bir ölçekte bugün de geçerli olduğunu iddia ediyor. En azından, bu kapatma davasında böyle bir istidad görüyor diyelim..
Biz, isterseniz, bu tartışmaya girmek yerine, soğukkanlılığımızı muhafaza edelim ve sadece oyun oynar gibi, iki resim arasındaki farkları bulmaya çalışalım. Ama, bir hatırlatma: Resimlerden sadece birini göstereceğiz. üstad Necip Fazıl'ın gözünden Menderes'i ve 27 Mayıs Darbesi'ni ele alacağız. Erdoğan'ı ve 14 Mart Darbe Girişimi'ne ait resmi ise herkes kendi kafasından bulacak. Ve arada kaç fark var, söyleyecek...
Var mısınız?
NECİP FAZIL’IN GöZüYLE
"Hadiseye birtakım tereddütlü ağızlarla "inkılâp, ihtilâl" vasfını yakıştıranlar olduysa da, milli iradenin sesini duyanlar ve muradını anlayanlar olmadı; ve Allah'ın eşkıya kadrosunu Hayırsızada'da hesaba çekmeleri için iktidara getirdiği topluluk, sırf bu ihmali yüzünden Yassıada'da hesaba çekildi!.."
***
- "Allah seni, ya olmak ya ölmek için yarattı. Sen, seri malı başvekillerden değilsin ve olmayı bilemezsen, ölmeyi kabul etmeye mahkûm bir nasibin sahibisin. Şu, büyük bir ilahi lütufla kurtulduğun uçak kazası da bu nasibin bir işaretidir. Ol, bütün bir hakimiyet tavrıyla doğrul, cani ve katil muhalefeti tasfiye et, milletin öksüz ruhuyla aranda bir kanal aç, bütün devlet müesseselerini bu hedefe yönelt, hamle et; yahut... Yahut ölmeye razı ol!.."
(Bir hatırlatma: üstad, bu sözü İhtilâl'den önce Menderes'e hitaben yazmıştı. Aynı sözü, 3 Kasım 2002'de ve 22 Temmuz 2007'de milletin de Erdoğan'a söylediğini düşünelim. "Uçak kazası"nda, şu meşhur "Bayrampaşa Vak'ası" olsun...)
***
"İnönü'yü küçük bir flâsterle örtülecek bir yara değil, vatan boyunca bir kefen lâzım:
- Şartlar tamamlanınca ihtilaller meşru olur!
- Sizi ben de kurtaramam!
Kimse diyemiyor ki:
- Paşa! Sen ricatte kaçıp da bir samanlığa saklandığın ve sonra bütün şerefini devşirdiğin İnönü zaferinden daha meccani (kalleş) şartlarla karşımızdasın! Tek suçumuz bu meccani kahramanlık şartlarını sana bağışlamış olmamızdır. Ama belli olmaz; her an kâlımız başımıza gelebilir. Sen evvela kendini kurtarmaya bak da, sonra bizi kurtarıp kurtaramayacağından bahset!..
Ve küt, tokatı indirmek, Halk Partisi'ni bir kalemde ihtilal hazırlığı ithamıyla tasfiye etmek ve memleketin en yüksek tepesine çıkıp haykırmak:
- Kimmiş, o ihtilal yapacak zümre; göstersin boyunu da görelim!
Ve acaba bu olsaydı, en küçük bir şey olur muydu?.."
(Bir hatırlatma: Tarih bazen bazı kişileri büyük bir yol ayrımına getirir. Bu yol ayrımında bir yöne giden "kahraman" olur, diğer yöne giden "mazlum" olur. Menderes mazlum olmak yönüne gitmişti. Acaba Erdoğan hangi yöne gidiyor?..)
***
"Tez zamanda kararımı verdim: Bunlar ölmeyi bilmiyor ve karşısındakilerden hayat dileniyorlar... Fransız İhtilal Mahkemesi karşısında, kelâma ve akla hiçbir pay kalmayınca, gizledikleri hançerleri çekip hakimlerin ve muhafızların önünde intihar eden insanların yüreklerinden bunlara bahsetmeye değer mi?.. Kendilerini Yassıada'ya, hastalıklı hayvanlar misali taşımış olanların acaba hangi duygusuna güveniyorlar?.."
(Bir hatırlatma: üstad bu sözleri, mahkeme karşısında ağlamaklı duran Demokrat Partililere söylüyordu. İnsafı olmadığı açıkça belli olan kimselerden insaf beklemenin, sadece küçüklük ve zavallılık olduğunu düşünüyordu. Belki bugünden önce 28 Şubat Süreci'ni hatırlatıyor: Eğer 27 Mayıs'tan 38 yıl sonra olanlar olmasaydı, 48 yıl sonra hâlâ aynı yerde mi olunurdu?)
NETİCE
üstad Necip Fazıl'ın "Benim Gözümde Menderes" kitabı, bir tarih kitabı olmanın ötesinde, bir siyaset ve hukuk ders kitabı niteliğinde. Ama biz siyaset ve hukuk yönünü ehline bırakıp, tarih yönü üzerinde bir parça duralım isterseniz...
Bilindiği gibi, CHP'den başka bir partinin, siyaset yoluyla eritilemeyecek şekilde iktidarı eline alması, 27 Mayıs darbesinin başlıca sebebi olmuştu. Sonuç ise, unutulmaz bir mazlumluk hikâyesi, insanın kanını donduracak bir trajedi olmuştu.
28 Şubat darbesinin mazlumluk ve trajedi sınıfında ise, darbeye maruz kalan parti değil, daha çok başörtülü kızlarımız, inançlı delikanlılarımız ve parti tabanı olmuştu. Hiçbir partili asılmamış, yahut hapsedilmemiş ama parti tabanının üzerinden bir silindir geçmişti.
Bakalım, 14 Mart sürecinin ortaya çıkaracağı resimlerin öncekilerden ne farkı olacak?.. Acaba 27 Mayıs'taki gibi CHP karşıtı parti mi, yoksa 28 Şubat'taki gibi parti tabanı mı ezilecek?..
Bekleyip, hep beraber göreceğiz!..