Ali Eyvaz

Ali Eyvaz

“Bir çakıl taşları kaldı milletten sayılmayan”

“Bir çakıl taşları kaldı milletten sayılmayan”

Ali Bulaç, “İslamcılar mı liberaller mi daha özgürlükçü?” başlıklı yazısında, İslamcılar lehine bir kanaat ortaya koyduktan sonra “Bizim tezimiz, özgürlüğü, çoğulculuğu ve katılımcılığı ancak İslam sağlar” diyor ve Türkiye’de İslam’ın öngördüğü çoğulcu ve katılımcılığın yeni bir anayasa üzerinde, şu grupların uzlaşmasıyla sağlanacağını iddia ediyor: “Ancak eğer ‘sivil ve yeni bir anayasa’ yapılacaksa, bu sefer şu 12 kategorideki temsilcilerin sürece katılmasında zaruret var: a) MHP ve BBP; b) Bağımsız Türk milliyetçileri; c) BDP; d) Bağımsız Kürt milliyetçileri; e) İslamcılar, cemaatler; f) Muhafazakâr-sağcılar; g) CHP'ye ve sosyal demokrasiye yakın olanlar; h) Sol veya sosyalistler; ı) Kemalist ve ulusalcılar; i) Liberaller; j) Aleviler; k) Gayrimüslimler.”
Lozan görüşmeleri sırasında da İngiliz diplomasisi Türkiye’yi oluşturan unsurların neler olduğunu kendi meşreplerine göre belirleyip, Türk heyetinin önüne upuzun bir liste olarak koyduğunda, Türk delegasyonundan aldığı cevap tam şu olmuştu: “Çakıl taşlarını unutmuşsunuz efendiler, onları da bir millet olarak saysaydınız ya!”
O tarihlerden bu güne tabi ki çok şey değişti; mesela bu tür listeler yapmak işi, önce bizim taraflardan başlar oldu. Hem üstelik nasıl oluyorsa, toplumsal tekamül yasaları tersine işletilerek, Türkiye için nihai hedef, mızrağın başlangıç noktası, yani ilkel komünal devirlere denk geliyor. Kabileler/aşiretler/klanlar bir yandan, dinler/mezhepler/cemaatler öbür yandan…
Dinlerden bir din olarak İslam, kabilelerden bir kabile olarak Türkler, ideolojilerden bir ideoloji olarak da İslamcılık…
Ali Bulaç’ın İslam’ı, Müslümanları ve Türkleri koyduğu yer, ne şekilde ve ne gerekçeyle yapılırsa yapılsın sadece bir “numero”dur. Hadi “Türkler” lafzını hiç ama hiç önemsemeyeceğini biliyoruz (zaten kabile sınıflamasında da değildir Türklük), peki kendinden başka din kabul etmeyen İslam (ed-din) ile hür ve asil ve bundan mürekkep her bir ferdi tabii imtiyaz sahibi ve âli olan Müslümanlar ne olacak?
Şimdi bütün bu sorulara liberalizm zaviyesinden verilecek cevaplar bellidir de liberallere karşı söz söylediğini iddia eden ve kendini de öyle gösterenlerin cevabı ne olacak?
Ali Bulaç daha önce Medine Vesikası’yla ilgili görüşlerini açıkladığında o vakitler “Müslümanlar” ve “arta kalanlar” ayırımına gidiyordu. Ancak geçen zaman zarfında “Müslümanlar” içine (ki şimdi e fıkrasına tekabül ettiriliyor) bir de “cemaatler” sütununu eklemiş. Peki acaba (f) fıkrası, yani “muhafazakar ve sağcılar” kim oluyor bu durumda? Mesela ortalama bir Ak Partili bu listede yerini nerede bulacak? (i) fıkrasında, yani liberaller içinde yer aldığını düşünen bir adam, Alevi (j) ise ne olacak? Gayri Müslim (k) olan bir adamın, diyelim ki sosyalistler (h fıkrası) içinde sayılmak istediğini beyan etmesi halinde ortaya çıkacak keşmekeşi kim, nasıl çözecek?
Bu kekremsi hareketlerin liberallere cevap niteliği taşımadığı gün gibi ortada. Bulaç, yazısının başlığındaki soruyu Türkiye temelinde sorarken, liberallere ise sadece Batı temelinde eleştiri getiriyor. Türkiye’de liberallere ve özellikle son dönemde furya halini alan muhafazakar liberallere yönelik bir eleştiride bulunmuyor. Çünkü “Türkiye toplumu” olarak vazettiği gruplar, zaten Türkiye’deki liberallerin kabul ettiği bir gerçeklik. O halde Bulaç ile eleştirdiğini düşündüğü liberaller ve özellikle muhafazakar liberaller arasında ne fark vardır? Bu olsa olsa seçkinci bir toplumsal kökene dayanan sol liberalizm ile muhafazakar liberalizm arasındaki bir çelişkidir. Zaten o çelişkinin de derinleştiği, sadece dindarların özgürlük talepleriyle ilgili bir iki husus vardır; geri kalan bütün alanlarda örtüşürler. O halde şu kesindir ki, Ali Bulaç iş bu yazısında İslamcılık müdafaası yapıyor değildir.
Liberallere karşı İslamcıların müdafaası, liberalleri bile geride bırakacak yüz yıllık Lord Curzon dayatmalarını “İslam’ın özgürlük öngörüleri” diye takla attırmak olmasa gerek.
Sözleşmesi İstiklal Harbi’nde kanla yazılmış bir milletten bu denli uzun listeler vücuda getirilmesi, şapkadan tavşan çıkartılmasından daha maharetli olmasının yanında, bu sefer İngilizlerden daha önce davranılmış olması bakımından ilginçtir. Yoksa, hepsi bu!
Türkiye’nin açılımsız ve saçılımsız yaşayan yoksul köy ve kasabalarında bilye oynayan çocuklar bile halen bilir ki “Türk müsün, gâvur mu?” diye sorulduğunda verilen cevap, mensup olunan necib ve şerefli milletin adından başka bir şey değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Eyvaz Arşivi