Entelektüel rüküş
Devlet ve İdeolojiye karşı kişiliksiz hümanizmin sihirli kelimelerine bulanmış psişik mesajlar verdiğinde entelektüel olduğunu düşünen insan tipinin veba olup yayıldığı bir zaman dilimindeyiz. Hep birlikte nefes alıp verdiğimiz için insan ırkının büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu söylemek, abartma olur olmasına ancak, manzarayı umumiye karşısında mübalağadan başka izah yolu kalmadığı da muhakkak.
İnsanlığın yüzyıllar boyunca korkunç bedeller ödeyerek elde ettiği askeri ve siyasi örgütlenme imkanlarını ve bireylerin basit günlük ihtiyaçları ve hayvani beklentileri dışında toplumcu ve aşkın birlik öneren kuramlar demek olan ideolojik formasyonları dinamitleyerek dünya milletlerine Somalileşmeyi öneren bu kıt akıllıların, Arap Baharını beklenen kutsal inkılap sanmaları kadar acıklı bir başka husus ise bu yeni süreçlere uygun rüküş entelektüeller icat etmiş olmalarıdır.
Yetersizliklerini örtbas için dalkavuk ecnebilerden, liberal sivil toplumculuğu sosyalizm zanneden cahil solculardan ve ilgiye muhtaç gayrimüslimlerden goygoycu devşirenler, bu devşirdiklerinin kendi mahallelerindeki yetersizliğinden ise bihaberdirler. Böylelikle ortaya körler sağırlar birbirini ağırlar durumu çıkmaktadır. İşte bu terkibin bütün okullara, bütün fabrikalara, bütün işyerlerine tiksindirici bir iticilik sunmasından mütevellit insanlar kendini dört kişi gerektirdiği için çok daha güzel cemiyet havası sunan okeye vermekte, kitap ve gazete denen nesneden ve giderek kağıt-mürekkep kokan her şeyden ise haklı olarak uzaklaşmaktadır.
Münakaşa edecek adam yokluğunun dünyayı ne ıssız ve sıkıcı bir gezegen haline getireceğinden habersiz ibişlerin Tarihin Sonu kuramını ülkemizde medya üzerinden tesis etmeye dönük sinsi ve bıktırıcı çabaları da bu meşum süreci taçlandırmaktadır. Bu sürecin sonunda her biri diğerinin aynısı köşe yazarları, genel yayın yönetmenleri, medya patronlarıyla matbuattaki zombileşme giderek hayatın bütün alanlarını kuşatmaya başladı.
Bu süreç mesela ev hanımlarıyla iktisatçılar, felsefeciler ile konsomatrisler, kunduracılar ile iletişimciler arasındaki farkları da ortadan kaldıracak boyutlara ulaştı. Yani aynı sınıf veya aynı meslek erbapları arasındaki farklı yorum sahipleri çoktan tarihe karıştığı gibi toplumsal sınıflar ve meslekler arasındaki nitelik farkı da ortadan kalktı.
Birileri atılıp sınıfsız toplum hayali gerçek olmuş işte gibi abuk sabuk sözler sarf etmesin sakın, zira bir üniversite profesörünün bir oduncu gibi düşünüp konuştuğunu söylemeye çalışıyoruz. Yoksa oduncunun gelir düzeyinin asgari insani yaşam gereklerini karşılayacak bir toplumsal eşitlenmeye eriştiğinden bahsetmiyoruz ki bu şartlarda böyle şeylerden bahsetmenin bile delilikle eşdeğer görüldüğünü biliyoruz ne yazık ki.
Bütün yemeklerin maklubeye, bütün ev hanımlarının makbuleye çaldığı bir teksesli köy-senfonisi görüntüsü, bu görüntüyü murat edenler bakımından çok mu ergonomik ve rahat gözüküyor ki acaba? Hayatı bayağılaştırmak, düşünceyi ve eylemi şebekleştirmek kimileri için bir özürlülük intikamı olabilir. Yani ben böyleysem eğer, herkes de benim gibi olsun demeye getiren tevekkülden uzak, hırs yüklü ve intikamcı bir anlayış sayesinde Türkiye, artık hür ve gür ormanlık bir alan yerine, küçük ve steril belediye parklarıyla nefes alıp vermeyi kabullenmiş bir ülke ve millet görünümü arz etmeye başladı.
***
Şimdi memleketin bu umumi manzarasından seçtiğimiz bir entelektüel rüküş üzerinde biraz derinleşelim.
İşte yukarıda izahını yapmaya çalıştığımız sürecin en kemale ermiş entelektüeli olarak memleketimizin genç dimağlarına takdim edilen ikonlarından biri:
Adı Roni, Soyadı Margulies. Uzunca bir süredir Taraf adlı mevkuteden bir kısım siyasallaşmış Müslüman dindara hiza mesafe komutları verip duruyor. Yetiştiği siyasal ortamda sözüne itibar edilmiyor oluşunun hitap ettiği dindar kesim açısından ehemmiyeti bile yok. Değilinin değillemesi üzerinden müspet çıkmak gibi bir şey bu.
Yahudi olduğunu kendisi söylediğinde zatına ziyadesiyle pirim yaptırırken, aynı şeyi bir Müslüman söylediğinde sözün sahibini hemencecik antisemit yapıveren tuhaf ve tekinsiz bir adam.
Konuşurken yaptığı özgüven patırtıları yüzünden karşısındakilere hoca efendi başladı, herkes sussun izlenimi yayan bu şahıs, geçenlerde bir televizyon kanalında, vaktiyle Cemil Meriçin makalelerinin toplandığı bir kitabı eline aldığını belirterek, Cemil Meriç o makalelerden birinde Bütün doğrular Kuran-ı Kerimdedir diye yazıyordu. Hemen o kitabı kapadım ve bir daha da Cemil Meriç okumadım diyordu. Bilimsel düşünceye aykırı tezlere ayıracak vakti yokmuş. Bu sözleri söylerken altyapısı olmayan bir kibirlilik haliyle acemice ağzını eğip büküşleri, daha evvelden itinayla ayna karşısında bu mimikleri egzersiz ettiğini ele veriyordu.
Bütün doğruların Kuran-ı Kerimde olduğuna dair önkabulden bu denli rahatsız olan birinin bir kısım dindar Müslüman tarafından el üstünde tutuluyor oluşunun izahını yapacak değiliz. Herkes kendi çukurunun ironisini izaha memurdur. Bu izahın nasıl olacağını üç aşağı beş yukarı tahmin edersiniz. (Bu tahmine yardımcı olacak gerçek bir olay: Allaha inanmayan bir kızla evlenmeye karar vermiş bir İlahiyat öğrencisi hocasına gidip Bu kız içki içmeye devam edeceğim diyor, nasıl olur bu, bunalıyorum hocam diye feryat etmiş. Hocanın cevabı ise şöyle olmuş: Kız mana dünyamızın en temelini, Allahı inkar ediyor, gıkın çıkmıyor, sadece günah kategorisindeki içkide ısrar ediyor diye kıyameti koparıyorsun a çocuk!)
Konuşmalarına ve yazılarına henüz Politzer yüzeyselliğinde kalmış Marksizme Giriş bilgisiyle sos veren Roni bey, o programda da Marxtan bir ilk mektep çocuğu hevesiyle bağlamı dışında alıntılar yaparken, nasıl da Solcu olduğuna ilişkin rüküşlükler sergiliyordu.
Önüne geleni antisemit ilan ederek, aklınca bunları entelektüel piyasada kulvar dışı bıraktığını zanneden Roni efendi, daha önce de Necip Fazıla aynı muameleyi çekmeye kalkmıştı. Şimdi sıra Cemil Meriçe geldi. Bu hızla piyasada kendinden ve kendini dinlemeye meraklı kompleksli malum hazırundan başka kimseyi bırakmayacak aklı sıra.
Yahudi kelimesinin Türk toplumunda ve tabii olarak Türk edebiyat ve sanatında yer ettiği imgenin peşine düşüp bu imgeye uygun cümleler kuranları bir hafiye titizliğiyle afişe eden Roni efendiye, Bakmayın Yahudi olduğuma, kavi bir Marksistim diye böbürlenip bunu ispat için de en çok pasaj aktardığı Karl Marxın şu sözlerini hatırlatmakta fayda var:
Nedir yahudinin bu dünyalık dini? Bezirganlık. Bu dünyalık tanrısı? Para
Yahudinin özgürleşmesi, son tahlilde insanlığın Yahudilikten özgürleşmesidir
Yahudi dininin dayanağı, esas olarak nedir? Pratik gereksinim, egoizm. Bu yüzden yahudinin tektanrıcılığı, gerçekte pek çok gereksinimin çoktanrıcılığıdır, kenefi bile tanrısal yasanın konusu yapan bir çoktanrıcılıktır
Para, İsrailin kıskanç tanrısıdır, önünde başka hiçbir tanrı varlığını sürdüremez
Yahudilerin tanrısı dünyasallaşmış, dünya tanrısı haline gelmiştir. (Karl Marx, Yahudi Sorunu. Sol Yayınları)
Roni efendiye düşen, bu yazdıklarından ötürü Karl Marxı antisemit ilan edip bir daha okumamak ve adlarını anmamak üzere büyük şefleriyle birlikte Sosyalizm defterini kapatmaktır. Ama tabi ki öyle yapmayacak. Zira Yahudinin dayanağı, esas olarak pratik gereksinimdir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.