Peşindeki MİT’çiyi yakalatabilen kaç kişi var aranızda?
Özel yetkili gazetecileri marifetiyle ancak pusu ve sinsilikten başka bir şey bilmeyenlerin malum yöntemlerinin bu sefer “son kale” diye tanımladıkları merkezlere yönelmesi, bilinsin ki “altın vuruş” hazırlığıdır.
Öte yandan peşindeki MİT’çileri polise yakalatabilen bir solukluk adamların halen “gazeteci” kisvesi altında milleti salak yerine koyma pişkinliklerini büyük bir zeka zannetmeleri de artık kabak tadı vermeye başladı.
Dünyanın her ülkesinde polis yetkisi de kullanabilen polisin üstündeki “ulusal istihbarat elemanları”nı adeta “çocuk parkındaki şüpheli şahıslar” gibi “beni takip eden adamlar bunlar polis amca” diyerek kıskıvrak yakalatmak, gene dünyanın her ülkesinde bir gazeteci marifeti olamaz.
O halde nedir?
Taraf gazetesi ve destekçileri ile Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Amberin Zaman, Mehmet Baransu vs… MİT’ten davacı olan bu mağdur ve mağdurelerin ayrıcalığı nedir?
Bilenler bilir ki; Ankara’da Karşıyaka Mezarlığı sadece gündüzleri mezarlıktır. Geceleri ise “bırakma veya salıverme” yeridir. Bir hafta önce yüzüne ceket kapatılarak yoldan alınıp arabaya sokulmuş ve bir hafta sonra bir gece vakti işkence yorgunu olmuş vaziyette kendini bu mahalde bulanlar, sadece “MİT’in şüphelisi” olduklarını bilirlerdi, başka da bir şey bilmezlerdi. Ya da bir zamanlar vaziyet böyleydi.
Oysa Mehmet Baransu’nun anlatımına bakılırsa şimdi vaziyet bambaşka. Her şey tersine dönmüş. Neredeyse bu ‘acemi’ MİT’çilerin İstanbul’da uygun bir mezarlığa yorgun argın bırakılmadıkları kalmış.
Görevi başında MİT ajanlarını birer şüpheli şahıs gibi muameleye tabi tutacak kudrette polisler ve o polisleri kahvede otururken bile anında çağırabilecek ve bir süre göz göze kesiştiği ajanları gözaltına aldırabilecek güç ve kabiliyetteki gazetecilerin sırrı nedir? Ulaştığımız medeni seviye, insan hakları düzeyimiz filansa, biz niye bu denli bir özgüven hissiyle dolamıyoruz?
Özel yetkili gazeteciliği “demokrasi ve insan hakları şampiyonluğu, statükoya meydana okuma cesareti” zannedenlere gerçek gazetecilerin şunu sorması gerekmez mi?
Peki ben niye peşimdeki MİT’çileri yakalatamıyorum?
Bu sorunun cevabı da şu iki seçenekten birisi olmalıdır:
Bir: Peşimde MİT’çi olmadığı içindir.
İki: Peşimde MİT’çi vardır, ancak onu yakalatabileceğim ‘özel yetkili’ polislerim olmadığı içindir.
***
Göreve geldiği günden bu yana CIA’nın ve MOSSAD’ın boy hedefi olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a ve onun üzerinden Başbakan’a yönelen bu operasyonun Suriye yönünün olduğu apaçık ortada.
Meseleye buradan yaklaşan analizlere “komplo teorisi” nazarıyla bakıldığını biliyorum, ancak cereyan eden ve etmekte olan hadiselerin en baba komplo teorilerine taş çıkartacak boyutta seyrettiği düşünüldüğünde ve operasyona girişen ve onları destekleyen aktörlerin siyasal kimliklerine bakıldığında, Suriye merkezli analizler ancak bu karmaşık yapının en sarih yüzünü teşkil eder.
Hükümetin tepkisine rest çekercesine MİT’çilere yakalama emri çıkartıldığı gün, Hatay’da üç kuruş paraya tamah edip Suriyeli komutanı Esad’a teslim ettiği iddia olunan MİT’çiler gözaltına alınıyordu. Ne tesadüf ki hepsi aynı güne tekabül ediyor. Bu tür kirli ve ağdalı planları destekleyenlerin etnik ve mezhebi farklılıkları kaşıyarak devlete kast etme harekatı içinde olmaları, Türkiye’nin dünya siyasetindeki yerinin ne olacağıyla yakından ilgilidir. Yani mesele, sadece grupsal çıkar ve bir kadrolaşma meselesi değildir.
Başbakan Erdoğan’ın 8 Şubat günü, Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’i telefonla arayarak Suriye krizinin çözümünde işbirliği önermesi ve “Türkiye ile Rusya eşgüdüm içinde olsun, iki ülke dışişleri bakanları istişarede etsin” şeklindeki basına yansıyan sözlerinden ancak saatler sonra MİT üzerinden Başbakan’a uzanan bir yargılama koridoru açma teşebbüsünün başlatıldığı görmezden gelinemez. “Suriye’nin dostlarının da razı olacağı” barışçıl bir çözüm önerisi için prensipte varılan bu çok ciddi mutabakatın boğulmak istendiği açıktır.
Suriye’ye bir askeri müdahale için provokatif faaliyetler yürütenlerin o saatlerdeki telaşına bakılırsa, ABD ve İsrail’in razı olmayacağı bir Suriye çözümünün ortaya çıkmasına imkan vermeden eldeki bütün kozların seferber edilmesi gerekiyordu. Yapılan ve yapılmakta olun budur.
Sözü eğip bükmenin hiçbir manası yok. MİT’e yönelik bu kalkışmayı yapanlar, Türkiye’nin hiç vakit geçirmeden Suriye’ye girmesini, ABD ve İsrail ile müttefiklerinin bölgeye yönelik yeni dizayn politikalarında Haçlı işbirlikçisi gibi rol almasını isteyenlerdir.
Ortadoğu’ya yüzlerini döndüklerinde bu koca coğrafyayı İslam olarak değil de Şii ve Sünni olarak okuyanlar, hangi tarafta yer alırlarsa alsınlar, işbu kirli planların sahipleridirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.