İçine Sindirememişti
Haberlerde “Özdemir Özok öldü” yazısı geçince içime karışık duygular ve düşünceler sökün etti.
Sevinmiş miydim? Hayır!
Üzülmüş müydüm? Hayır!
Ama bir burukluk vardı. Ne sevinç, ne keder, daha başka bir şey vardı yüreğimde.
“Burukluk” ne kadar bunu ifade eder, bilemiyorum. Çünkü buruklukta alınganlık, güceniklik, kırılmak, kekrelik, içte bir sızı, bir sancı olur. Sanırım bunların bileşkesi bir şeydi içime üşüşen duygular…
Bizim terbiyemizde eğer açıktan zalim değillerse ölülerin ardından ancak hayırla konuşmak vardır. Günahlarını sayıp dökmek değildir artık yapılacak olan, ders ve ibret almaktır ölüden, ölümden. Çünkü ölüm, en güzel vaizdir.
Özdemir Özok’un günahları kusurları olabilir. Benim de var. Allah Teâlâ’nın affına sığınırız. Başkalarının özel kusurları bizi ilgilendirmez. Yaşarken olsaydı, gizli kusurlarını yine araştırmazdık, bu Allah Teâlâ’nın emridir. Ama açıktan yaparsa ikaz ederdik belki. Belki nasihat ederdik. O da bitti ölümle.
Peki bu yazıyı niye yazıyorum?
Demek içimde bir burukluk var gerçekten ki yazma ihtiyacı duyuyorum.
“Buruklukta bir alınganlık” var demiştik az önce. Evet, alınmıştım ona karşı. Hatta gücenmiştim, kızmıştım ona zamanında. Şimdi içimde kekre bir duygu kaldı. Bir sızı, bir sancı…
Bir insan nihayet. Yeryüzünde bir imtihan için var edilmiş. Yüce Yaratıcısına kulluk imtihanı. Üstelik bir Müslüman ülkede yaratılmış. Ama o, bildiğim kadarıyla İslam’ın değerlerine, yani iman, ibadet, hukuk ve ahlak esaslarına soğuk bakmış. Bu değerlerin ülkede eğitimine, yaşanmasına, yayılmasına tavır almış. Bu açıdan bakınca, gücendirmiş Yaratıcısını, kendinden uzaklaştırmış.
Şimdi içimde onun “İmam Hatipli bir Başbakanı içime sindiremiyorum” sözü yankılanıyor. Maksadım Başbakanı savunmak değil, daha büyük bir şeydir; İmam Hatiptir, onun hakkını savunmaktır. Çünkü ben bir İmam Hatipliyim. Bu söz Başbakanı ne kadar üzdü bilemem, ama beni çok üzmüştü zamanında, çok kırmıştı…
İmam Hatip Liselerine neden karşıydı Özok?
Devletin açtığı bir okul nihayet. Öğretmeni devletten, idaresi devletten, müfredatı devletten, teftişi devletten. Yasal ve göz önünde bir okul. Beğenen gider, beğenmeyen gitmez. Öyleyse rahatsızlık veya karşıtlık niye? Haksızlık niye?
Çok açık ki orada okutulan derslerden…
Peki normal bir liseden farklı olarak ne okutuluyor orda?
İslam!
İmam Hatip Liselerine karşı çıkanlar buna mı karşı çıkıyorlar?
Daha dün barolar Danıştay’a “üniversiteye almakta zorluk çıkarın” diye bunun için mi baş vurmuştu?
28 Şubat bunun için mi idi?
Eğer öyleyse ve ben buna üzülmemişsem, yazıklar olsun, yuh olsun bana!
Elbette üzülecek, alınacak, kırılacak ve isyan edeceğim. Değilse kendimi inkar olur bu!
Sonra cenazeyi bir imam hatipli imam önünde upuzun tabutta yatar gördüm haberlerde.
Ve o imam “Allahu Ekber” diye haykırdı.
Ne kadar anlamlıydı!
Her fani ölür, her varlık biter, yok olur. Ama Allah bakidir, muktedirdir, gerçek iktidar onun elindedir. Onunla savaşanlar eninde sonunda önünde yere serilir. Sonra ne muamele yapar onlara? Kendisi bilir. Biz de onun bildirdiği kadarını biliriz, o kadar.
O imamın içine ne kadar sindi acaba bu namaz! Bunu da bilmiyorum.
Onu destekleyenlerin, aynı söze katılanların içine ne kadar sindi acaba bir cami avlusunda, bir İmam Hatiplinin önünde uzatılıp yatırılmak?
İmam Hatip Liselerine karşı savaş verenlerin içine ne kadar sindi?
İçlerinde bir pişmanlık yaşadılar mı acaba?
“Sonuç bu ise, değer mi?” dediler mi hiç?
İnsan haklarına uymak gerek, inançlara ve eğitimine saygı duymak gerek, insanların eşitliğine inanmak gerek diye düşündüler mi acaba?
Bunu da bilmiyorum.
Ne kadar da çok şeyi bilemiyoruz değil mi?
Mesela İbrahim Öktem’ de bilemedi bazı arkadaşlar bu konuda konuşurken.
O da kimdi ve neler konuşmuştuk?
Gelecek yazıya inşallah!
www.cemalnar.com