Tekfirciyi Tekfir Edeni Tekfir Eden, Tekfir Edilir mi?
Hadi ayıklayın pirincin taşını:)
Ne zaman tekfir konusu açılsa ya da birileri tekfir edilse tekfir edenin gayptan haberler aldığını, yani levhi mahfuzda yazılı olan o kişinin akıbetini okuduğunu iddia ettiğini düşünürüm…
Tekfir eden kişileri; üniversite sınavındaki bir öğrenciye benzetirim;
Soru kitapçığındaki soru sayısı bellidir… Soruları hazırlayan kurum, öğrencilerin kapasitelerine uygun sorular hazırlarken sınavdaki öğrencilerin en zekilerinin ya da en çalışkanlarının seçilebilmesi için birkaç zor sorular sorarlar ve bu sorular birçok öğrenciye ağır gelir… Bunu bilmeyenimiz yok sanırım…
Sorulan sorular kolaydan zora doğru gider… Öğrenciler, önce kek dedikleri kolay soruları çözerek moral depolarlar… Daha sonra yapamayacaklarına kesin gözle baktıkları soruların hemen yanına bir işaret koyarlar. Bu işaret şu anlama gelir: ‘Bu soruya daha sonra döneceğim.’
Soru kitapçığındaki tüm sorular gözden geçirildikten sonra saate bakılır ve kalan dakikalar yanına işaret konan soru sayılarına bölünür ve çıkan sonuç, soru sayılarına harcanacak vakti belirlemiş olur… İşaret konan sorular şöyle bir gözden geçirilerek en kolayından başlanır…
Eğer sorulardaki bir ya da birkaç soruda hata tesbit edilmişse o hata yüzünden imtihan salonu terk edilmez… Öğrenci, kendine ayrılan imtihan süresinin her saniyesini değerlendirir… İmtihandayken duvar dibinde sınav olan bir öğrenci pencere tarafına oturan bir öğrenciyi işaret ederek öğretmene itiraz edemez… Bugüne kadar böyle bir şikâyet işitmiş değilim…
Öğrencinin tek bir işi vardır o da hata sayısını minimuma çekip çok soru çözmek… Çözülen bir doğru soru binlerce kişiyi sollayacaktır çünkü… Sorulan her soru kıymete biner… Bir öğrencinin matematik, ya da türkçe ya da kimya gibi derslerden herhangi birini sevememe lüksü yoktur… Beğenilmeyip pas geçilen bir soru öğrenciye çok şey kaybettirir…
Buraya kadar hemfikiriz sanırım. Devam ediyorum:
Hidayet ile başlayıp ölümle son bulan bir sınavdayız… İnsanların tamamı bize sorulan sorulardır… Bu soruları sünnete uygun bir şekilde çözmeye çalışmak sevap getirirken o kişilerin hidayetine vesile olmak çok daha büyük sevap getirerek devamlı bir ecir makinesine dönüşür… O kişinin yaptığı her amel eksilmeksizin sebep olan kişinin sağ hanesine yazılır…
Hidayet ecrine vesile olmak için akidesi bozuk ya da akidesi hiç tamir edilmemiş kişi ya da kişilere ihtiyaç vardır… Bu açıdan bakıldığında tekfircilerin gözlerin kırpmadan tekfir ettikleri kişilerin varlığına ihtiyaç hissedilir…
Akidesi bozuk kişilerin varlığı hidayet meyvesi taşıyan ağaca benzer… Meyvesi, ağaca acı gelirken hidayetine sebep olan için dünyanın en vitaminli meyvesine dönüşür… Cennette ye ye bitmez…
Siz, akidesi bozuk olan ya da akidesi hiç tamir görmemiş birinin arkasındaki cenneti görürken tekfircinin biri gelip size: ‘Şu gördüğün adam var ya, o tam bir kâfir biliyor musun?’ diyor… Yani size diyor ki o meyveyi sen kopar ye. Cennetteki dereceni sen artır. Benim cennete ihtiyacım yok.’
Tekfircinin kulağına eğilip: ‘O kişinin amel defteri hangi günlerde halka açılıyor? Ya da ‘ o kişinin amel defteri internete mi düştü de okudun?’ Hem nereden biliyorsun o kişinin kâfir olduğunu? Hem kâfirse sanane? Sana düşen apaçık tebliğ değil mi? Eğer küfür ameli ya da amelleri varsa zaten tedbirini almak zorundasın. Takii o kişiden küfür amelleri çıkana dek…’ demeyin!’ çünkü tartışacak vaktiniz yok…
Bu kez size dönüp: Kâfire kâfir demeyen kâfir olur’ derse, işte o zaman işiniz var demektir… İki yanlışın bir doğru yapmayacağını bilen kişi tekfirciyi tekfir etmez. Çünkü tekfirciyi cahil görür ve kendisinin de kadı olmadığını hatırlar… Akidesinde şirk olan bir kişiyi tekfir etmemek o kişinin hala müslüman olduğuna kanaat getirdiğini göstermez…
Davetçi, tekfircinin de arkasında cenneti görür ve tekfirciyi bir soru olarak algılar… Soru ayağına kadar gelmiştir… Bu bir fırsat der ve o kişideki tekfir virüsünün çıkması için laboratuarına geçer ve gerekli ilaçları hazırlar…
Tekfirciyi tekfir etmek bir başka tekfir hastalığıdır… Bizim soruları eleme lüksümüz yok… Cennetle de müjdelenmiş değiliz… Tekfir ettiğimizde sağımızdaki meleğin kalemi de harekete geçmiyor. Boşa kürek sallayacak vaktimiz ise hiç yok…
Bir tekfirci size: Biz sadece Allah ve resulünün tekfir ettiklerini tekfir ediyoruz derse eğer -ki derler bunlar- Allah resulü zamanında tekfir ettiğiniz kişiler yaşamıyordu ki demeyin! Çünkü tekfircilerle tartışacak vaktiniz de yoktur sizin. Siz sadece o kişiden tekfir virüsü nasıl çıkar onu düşünmeye başlayın derim…
Hülasa-ü kelam tekfirciyi tekfir edeni tekfir etmek… Yok, yok bizim işimiz değil:)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.