“Şehit havası alırken, derinden”
Habervaktim olarak öncelikle, vatanımızın emniyet ve selameti için canlarını vermekten çekinmeyen Türk Silahlı Kuvvetlerimizin fedakar mensuplarına, Tunceli şehitlerimizin ailelerine ve milletimize başsağlığı, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyoruz.
Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un dediği gibi “Bu karanlık eller, milletimizin sağduyusu ve canları pahasına mücadele veren güvenlik güçlerimizin azim ve kararlılığı karşısında amaçlarına asla ulaşamayacaklardır.”
Değerli Habervaktim okuyucuları;
Tunceli'nin Nazimiye ilçesi Sarıyayla Jandarma Karakolu'na teröristlerce düzenlenen saldırıda aralarında karakol komutanının da bulunduğu 4 asker şehit oldu, ikisi ağır 7 asker de yaralandı.
Medyada günlerdir; Samsun'da Ahmet Türk'e yapılan yumruklu saldırının bir başlangıç olduğu..
Dün 2. tur görüşmelerine başlanan Anayasa değişikliği ve referandum sürecinde “büyük provokasyonlar” olabileceği..
Ve terör olaylarının, şehit sayısının artabileceği “büyük kaos planı” başlıkları altında yer alıyor, ilgililere “dikkat” çağrılarını yapılıyordu.
“Önlem alınmalı” mesajları veriliyordu.
Basında ayrıca terör örgütünün eylemlerini artıracağı, çeşitli karakollara baskınlar düzenleyebileceği bilgilerinin alındığı yönünde haber ve yorumlar yer almıştı.
Aktarılan bilgilerde, jandarma karakollarına terör saldırıları olabilecek iller arasında Tunceli de bulunuyordu.
Ayrıca, bizzat Genelkurmay açıklamalarına göre, karakol baskını ile 4 şehit verdiğimiz Tunceli'de son 4 ay içinde terör örgütünün harekete geçtiğini, yeni eylemlere hazırlandığını gösteren tam 5 olay yaşandı.
25 Nisan’da, 10 Nisan’da, 27 Mart’ta, 11 Şubat’ta ve 6 Ocak’ta Tunceli’de bölücü terör örgütü mensuplarınca döşenmiş mayınlar, bombalar bulundu.
Bunlar bölücü terör örgütünün Tunceli’de büyük bir saldırı hazırlığında olduğunun habercisi değil miydi?
Tekrar medyada çıkan “Büyük kaos planı” haberlerine dönecek olursak;
Gazetecilerin edindiği “saldırı-eylem” bilgilerinden ilgililer haberdar değiller miydi?
Değillerse bu, büyük bir “istihbarat zafiyeti” olduğu anlamına gelmiyor mu?
Haberdar iseler, neden gerekli önlem alınamadı?
Alındı da yeterli mi olmadı?
Bu ve benzeri sorular akıllarımızı kemirmeye devam ededursun;
Sizlerle paylaşmak istediğimiz bir “yazı” var.
Bir okuyucumuzdan.
Bizi hayli etkileyen, “titreten” bir “yazı” bu.
“4 şehit haberleri” karşısında hissettiklerini kağıda dökmüş, okuyucumuz.
“ŞEHİT HAVASI ALIRKEN DERİNDEN” başlıklı “yazı” şöyle:
Televizyonda haberleri izliyorum.
“İki karakola hain saldırı”
“Siste hain saldırı”
“Omuz omuza 3 saat çarpıştılar”
“Yüreğimiz yandı”
“4 şehit”
…
Öfkem çok büyük..
Suratımdan düşen bin parça..
İçim yanıyor içim...
Nefes filmi geliyor aklıma:
“45 saniyeliğine kahraman olursunuz o kadar, 45 saniyeliğine” deyişi Komutanın.
Bu kadar bile sürmüyor o 4 şehit haberleri..
Hemen ardından “vur patlasın çal oynasın”a devam..
Öfkem büyüyor..
Suratımdan o bin parça düşmüş, yerlerde, ayaklarımın altında.
Kahroluyorum.
Gazetelere göz atıyorum, korkarak:
Aynı başlıklar..
Milliyet sürmanşetten “Mehmet’in acısı” demiş.
Aşağılara iniyorum;
Sağda kocaman “76 yaşında kapak oldu” başlığı dikkatimi çekiyor.
İtalyan yıldız Sophia Loren yıllara meydan okuyormuş…
Hürriyet’te “Omuz omuza 3 saat çarpıştılar” başlığının hemen yanı başında Ayşe Arman’ın 1200 derece ateşte nasıl yürüdüğünü açıklaması aktarılıyor.
Bir başka gazete “Nefes nefese” başlığını atmış.
“Nefes” filmine atıfta bulunuluyor.
Ve Takvim adlı gazete:
Sayfanın en altında “Siste hain saldırı” deniyor.
Sayfanın en üstende “Büyük şok” haberi.
Okumaya başlıyorum: “Angelina Jolie ile Brat Pitt’in 1 yaşındaki ikiz bebeklerinin down sendromlu olduğu iddia edildi. Çift sessiz kalırken, yakınları ‘dedikodu’ dedi.”
…
Öfkem beni boğacak, nefes alamıyorum.
Sokağa atıyorum kendimi.
Hayat devam ediyor.
İnsanlar işinde gücünde, geçim derdinde!
Kimileri de “an”ın savurduğu seyirde..
Duyarsızlığın biri bin para.
…
Yeteeeeer, yeter.
4 can gitmiş, 4 can.
4 can daha…
Haince, kahpece bir saldırıda 4 Mehmet’in nefesi kesilmiş..
Bu ne duyarsızlık?
Bu ne kanıksama?
Bu ne “rutin” havası?
İlle başımıza gelince mi anlayacağız bu acının ne derin, ne kahredici olduğunu?
Anaları var; babaları, kardeşleri, eşleri, çocukları…
Düşünün bir;
O şehitlerden biri sizin Mehmet.
Evinizin eri, direği Mehmet..
Biricik evladınız Mehmet..
Nişanlınız Mehmet..
Ağabeyiniz, kardeşiniz, yeğeniniz, arkadaşınız Mehmet.
…
O Mehmet’in ne hayalleri vardı kim bilir?
Ve bizlerin:
Evlendirecek, mürüvvetini görecektik evladımız Mehmet’in..
Yolunu gözlediğimiz Mehmet’imizle, düğün hazırlığı yapıyorduk..
Eşimiz Mehmet’in çocuğunu taşıyorduk karnımızda..
Dönünce iş kuracaktık arkadaşımız Mehmet’le..
…
Düşünün bir,
Ne yapardık o zaman?
“Hayat devam ediyor” diyebilir miydik örneğin?
Bu “duyarsızlık”, bu “kanıksama”, bu “rutin havası” karşısında neler hisseder, neler yapardık?
Düşünün bir…
İlle başımıza gelince mi irkilip, uyanacağız bu “derin” uykudan?
Yeter.”