Kıbrıs Davası’ndan Ne Haber?
Hafta sonu Yavru Vatan KKTC’deydik.
Erbakan Vakfı’nın Lefkoşa’da düzenlediği Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu’nu takip ettik.
Öncelikle Kıbrıs davasının gündemden düştüğü böyle bir dönemde bu önemli sempozyumu düzenleyen Erbakan Vakfı ve Başkanı Fatih Erbakan ile Mehmet Temizöz beyefendiye teşekkürü bir borç biliyorum.
Kıbrıs davasının dünü ve bugününün değerlendirildiği sempozyumda, her biri alanında uzman akademisyenler çok önemli bilgiler aktardılar;
Siyasi ve STK temsilcileri gelinen noktayı gözler önüne sererek, Kıbrıs davasına bir nebze de olsa yeniden canlılık kazandırdılar.
Allah hepsinden razı olsun.
İpek Yolu Vakfı Başkanı Prof. Dr. Hasan Moğol, hadislerden yola çıkarak Kıbrıs’ın Müslümanlar tarafından fethinin Hz. Peygamber tarafından müjdelenmiş olduğunu belirterek, bu topraklar üzerinde en ufak bir tavizin Peygamber Efendimiz’den vazgeçme anlamına geleceğini söyledi.
1974 Barış Harekatı’nı 2. Kıbrıs Fethi olarak değerlendirdi.
Bugün Kıbrıs’ta bir Türk varlığı sözkonusu ise, bunun Türkiye’nin 1974 Barış Harekatı sayesinde olduğu konusunda hemen herkes hemfikir.
Fakat harekat emrinin kim tarafından verildiği, buradaki siyasi mücahidin kim olduğu konusunda Türk kamuoyunda yakın zamana kadar yanlış bilgiler aktarılmıştır.
Bilenler biliyordu elbet ancak Resmi Tarih farklıydı.
Hepsinde dönemin Başbakanı Ecevit öne çıkarılırken, koalisyon ortağı MSP’nin lideri dönemin Başbakan Yardımcısı Erbakan’ın rolü gözlerden kaçırılıyordu.
Sempozyumda bu husus hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde açıklığa kavuştu.
Dönemin MSP’li Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu, yaşayan bir canlı tanık olarak harekat günlerini anlattı.
Ecevit ve CHP’li bakanlar harekata karşı çıkarak, İngiltere ve Amerika’nın onayının alınması gerektiğini savunuyor; CHP’li Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık, konunun görüşüldüğü Bakanlar Kurulu toplantılarında açık açık “Amerika bizi mahveder” diyordu.
Buna karşın Erbakan ve arkadaşları “Bana ne İngiltere’den, Amerika’dan. Onların değil Türk milletinin ne dediği önemlidir” diyordu.
Nitekim, Başbakan Ecevit onay ve destek ümidiydi Londra’ya uçar uçmaz, Başbakan Yardımcısı Erbakan havaalanında Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları ile toplantı yapıyor ve harekat emrini veriyordu.
Ecevit’in ruhu bile duymadan gemiler hareket ettirilmişti.
Gemilerin hareket ettirildiğini Ecevit Londra dönüşü öğreniyor, beraberindeki CHP’li bakanlardan kimileri Başbakanlık koridorlarında “Harekat emri ABD’den izin alınmadan verildiği için bu mahvolmamıza neden olacaktır” diye bas bas bağırıyordu.
İşte o dönemin bir bakanı olan Müftüoğlu “Yarın öleceğiz, gerçeklerin anlatılması bilinmesi gerekir. Bunları anlatmadan ölürsem insanlar benden şikayetçi olur” diyerek verdi bu tarihi bilgileri.
Süresinin dolduğunu, konuşmasını sonlandırmak istediğini söylediğinde salondaki Kıbrıslı dinleyicilerden “Devam edin lütfen, gerçekleri bilmek istiyoruz” sesleri yükseldi.
Müftüoğlu, şehitler verilerek alınan Kıbrıs’ta zerre taviz verilemeyeceğini, son dönem müzakerelerinin kendilerini üzdüğünü, Kıbrıs’ın geleceğinin bir Denktaş, bir Erbakan politikalarında gizli olduğunu belirterek, konuşmasını “Kıbrıs’ın peşkeş çekilmesine bu millet müsaade etmeyecektir” sözüyle sonlandırdı.
Dinleyiciler Müftüoğlu’nu uzun süre ayakta alkışladı.
Kıbrıslı ünlü akademisyen Prof. Dr. Ata Altun da konuşmasında, yeni dönem müzakerelerinin iyi gitmediğini anlattı, endişeli olduklarını kaydetti.
“Rumlar 1964’te çocuk mamasının dahi Türklere satışını engellemişti. Bunlar hiç yaşanmamış gibi garantiler kalksın, Türk askeri adadan çıksın diyenler var, üzüntüyle seyrediyoruz. Bunların amacı Türkleri azınlık statüsüne itmek” dedi.
KKTC’nin 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş da konuşmasında, Ankara’ya sitemde bulundu; son 12 yıldır ada üzerinde toplum mühendisliği yapıldığını belirterek “Kırmızı çizgilerimiz vardı bir dönem, şimdi pembe çizgi bile kalmadı” dedi.
Denktaş, bugünkü bakış açısıyla Kıbrıs’ın Elen adası haline geleceğini kaydetti.
Sempozyumun önemli konuklarından biri de KKTC 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu idi.
O da konuşmasında benzer görüşler dile getirerek, kaygılıyız dedi.
Gelelim Erbakan Vakfı Başkanı Fatih Erbakan’ın konuşmasına.
Kıbrıs’ta 1960’ta ABD tarafından oynanan oyunun bir benzerinin bugün AB üzerinden oynanmak istendiğini söyledi Erbakan.
Dikkat çeken şu tespitlerde bulundu:
“Bugün ne yazık ki aynen 1960’ta Amerika’nın girişimleri ile ortaya konulan Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti tuzağında olduğu gibi AB’ye girme hevesleriyle Kıbrıslı Türkler Rumların insafına terk edilmeye çalışılmaktadır.
Her iki toplumun burada bir arada yaşayamayacağı, 1960 Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti tecrübesiyle ortaya çıkmasına rağmen her iki toplumun bir araya getirilmesi ve bir çatı altında yaşamaya mecbur bırakılmasıyla karşı karşıyayız. Böyle bir sözde çözüm şekli Kıbrıslı kardeşlerimizin faydasına değil zararınadır.
Kıbrıs Rum kesimi 2004 yılında AB’ye üye olduktan sonra Türkiye’nin AB’deki müzakere fasıllarına engeller koyarak Kıbrıs’ta fırsatçılık politikalarıyla hedefine ulaşmayı, KKTC’yi kendi potasında eritmeyi amaçlamaktadır. Bu noktada uluslar arası güçler de KKTC’nin çıkarlarını göz ardı edip, Rumların dayatmacı politikalarını bir çözüm olarak ortaya koymaktadır. Asıl amaçları Kıbrıslı Türkler için bir felaket olan Kıbrıs Cumhuriyetini hayata geçirmektir.
Bunun anlamı KKTC’nin lağvedilmesidir, Kıbrıslı Türklerin barış harekatıyla elde ettikleri, şehit kanlarıyla elde ettikleri bütün kazanımlardan vazgeçmesidir ve 1960’da olduğu gibi buradaki kardeşlerimizin yeniden Rumların insafına bırakılmasıdır. Bu da, şehit kanıyla alınan ve ancak kanla verilebilecek Kıbrıs’ın yeniden bir Rum adası haline getirilmesidir. Allah böyle bir akıbete uğramaktan bizleri muhafaza eylesin.”
Yazımı sempozyumun ana sloganı olan Rahmetli Erbakan’ın “Kıbrıs bizim milli davamızdır” sözünü hatırlatarak, noktalıyorum.