Baykal'a teşekkür etmelidir!
Anayasa değişikliği ya da İzan'sız muhalefet
12 Eylül Anayasasında en tartışmalı değişiklikler nihayet gerçekleştirildi. Esasen aklı başında herkes yeni bir anayasanın gereğine inanıyor; yamalarla bu işin gitmeyeceğini biliyor. Ancak anayasa tartışmaları, çok kesif ideolojik tartışmalara konu yapıldığı için, sil baştan anayasa değişikliği gerçekleştirmek de kolay görünmüyor.
Yamalı bohça 12 Eylül anayasası ile yaşamaya devam edeceğiz, bir süre daha.
Yapılmak istenen değişikliklerin yerindeliği, getirisi/götürüsü bir yana…
Bir kaşık suda fırtına kopartılmak istenmesi de…
Anayasa gibi ciddi bir konuyu ağır başlı ve serin kanlı tartışamamak en büyük eksiğimiz.
Oysa anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Bizim ise, böyle bir konu üzerinde, toplumsal ayrışma ve kamplaşma yaratmakta üzerimize yok, maşallah.
Asıl üzerinde durulması gereken konu ise şu: Referanduma gidecek bir meseleyi Anayasa Mahkemesi’ne taşımak, hem demokrasinin özüyle bağdaşmaz, hem de apolitik bir durum değil midir?
Son söz milletin olmalıdır. Millet hakemlik yapmalıdır. Nitekim mevcut anayasa da TBMM’den 330 ila 367 oy alması halinde, değişikliklerin millete götürülmesini amirdir.
Milletin sahne alması beklenirken, Anayasa Mahkemesi’nin devreye sokulmak istenmesi, açıkça milletten rol çalmaktır. Demokrasilerde milletin sözünün üstüne söz mü olur! Millet iradesinin üstünde irade mi var!
Belli ki, milletten vekalet alarak görev yapan TBMM’nin muhalefet kanadı, millete güvenmemektedir. Bu durum yeterince ilginç ve garip değil midir? Milletin temsilcileri, anayasa gibi milletin onayına sunulması elzem olan bir konuyu, milletten kaçırmaya çalışmaktadır.
Siyasi partilerin milletle cedelleşmesi bindikleri dalı kesmelerinden başka bir anlam ifade etmez. Milletin hakemliğine bu konuda müracaat edilmeyecekse, ne zaman edilecektir?
Demokrasilerde bütün kurumlar, millet adına, milletten aldıkları yetkiyi kullanır. Referandum, millete bahşedilmiş bir hak değil, millete yüklenmiş bir sorumluluktur. “Ey millet! Ben bu işin içinden çıkamadım, sen çöz” demektir. Milletin el koyduğu bir meselede, milletten aldıkları yetkiyle, millet adına iş gören kurumların, “Hayır bu konuda benim sözüm sözdür” demesi, sadece yetki aşımı değil, had aşımıdır.
Anayasa Mahkemesi bir hayli yıpranmıştır zaten. Bir de milletle karşı karşıya gelirse, iyice yersiz ve anlamsız hale düşecektir. Son söz milletin midir, mahkemenin mi? Hiç temenni etmemekle birlikte, siyasiler Anayasa Mahkemesi’ni topun ağzına sürerlerse, Mahkeme bu cendereden usulünce sıyrılamazsa, bu yersizlik ve anlamsızlık, yetki ve had aşımı, Mahkemenin konumunu tartışmaya kadar gider. Anayasa Mahkemesi, demokrasinin boynunda sallanan Demokles’in Kılıcı’na dönmemelidir.
Milletin kararını, öyle ya da böyle “Şeriatın kestiği parmak acımaz” diye karşılamak mümkündür de, Anayasa Mahkemesi’nin kararını bu olgunlukla karşılamak korkarım ki mümkün olmaz.
CHP’nin başını çektiği iz’ansız muhalefet hiçbir işe yaramamaktadır; eğer maksat ‘AKP’ iktidarına son vermekse…
Demokrasilerde iktidarda iken oylarını artırmak öyle her siyasi partiye nasip olmaz/olmamıştır. Ancak siyasal ve bürokratik muhalefetin, acaip ve garaiplikleri AK Parti’yi yüzde 50 eşiğine kadar getirmiştir. Sizin niyetiniz ne? Şirketlerde bile, yüzde 51 hisse sahibi tek başına söz sahibidir; yoksa yüzde 51’i sağlayarak AK Parti’yi Türkiye’nin tek söz sahibi haline getirmek mi istiyorsunuz?
Başbakan yatıp kalkıp Baykal’a teşekkür etmelidir.
Zira böyle düşman mumla arasan bulunmaz!