Kaderime kırgınım
İçim parçalandı.
Cevdet Selvi, müstafî Genel Başkanı için "Kimseye Kırgınlığı Yok. Kaderine kırgınlığı var” demiş.
Selvi’nin “Kadere kırgınlıktan” neyi kastettiği tam anlaşılmasa da…
Talihinin en acı kaderiyle baş başa olduğunu hesaba katıp üzülüyordum zaten. “Düşmeyen kalkmayan bir tek Mevla” düşüncesiyle…
Gerçekten bir insanın başına buna benzer bir iş geldiğinde hep aynı duygu hep aynı hüzün kuşatır beni…
Ancak olan olmuş; hani derler ya olanla ölene çare yok diye. Gerçekten ölüme çare yok. Ecel saati geldi mi geriye dönüşü, tehiri yok o ânın…
Burada önemli olan olanlardan ders çıkarmak değil mi?
Peki Deniz Bey’in başına gelen bu işin hiç çaresi, telafisi yok muydu?
Tüm samimiyetimle söylemem gerekirse ülkemde bırakın bir genel başkanın sıradan bir insanın başına bile böyle bir iş gelmesi taa derinden yaralar sağduyulu herkesi..
Onun için ilk öğrendiğimde şaşkınlığı, hüznü, bir tarafa bırakıp ne yapılabilir diye düşündüm…
Hemen aklıma gelen: Olan olmuş Deniz Bey’in hiç kıvırmadan, çıkıp hatasını kabul edip önce ailesinden sonrada tüm Türk milletinden içtenlikle özür dilemesi gerektiğiydi.
Ama o bunu yapmadı…
Böyle acı ve kahredici bir durum karşısında bile Angora’da ki evine kapanıp entrika üstüne entrika çevirmeye kalkıştı. En acı kaderden bile en yüksek kazanç elde etmeyi planladı.
Peki becerebildi mi?
Ne mümkün…
Hüsran, karamsarlık, çaresizlik, imkansızlık kuşatmış dört bir yanını…
İzahı mümkün olmayan bir durum.
Artık siyasi hayatında erdem, fazilet uzak; “çirkin görüntüler” tuzak O’na.
Böyle mi olmalıydı?
Yazık!
Hem de çok yazık.
İçler acısı bir durum!
Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyetle yaşıt koca Ana Muhalefet bu hallere mi düşürülmeliydi?
Sahi Gazi yaşasa bu duruma ne derdi acaba?
Onların gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunduklarını, hattâ bu parti yöneticilerinin, şahsî menfaatlerini, hedonistliklerini müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid ettiklerini;
Partisinin, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşürüldüğünü düşünüp mukaddesata saldırıda sınır tanımayan “önderler”e bakıp bakıp, ne derdi acaba?
“Cebren ve hileyle Parti’sinin bütün teşkilatlarının dağıtıldığını, partinin en önemli ilkelerinin bilfiil istismar edildiğini, Parti’de tüm ümitlerin AYM’ye bağlandığını, komitacıların, hizipçilerin Parti’yi paramparça ettiklerini” düşünür müydü acaba?
İnanın hiçbir tahminim yok!
Bu işin içinden Gazi de çıkamazdı galiba…
Bak sen şu “önder”lerin Ulu Önder’e yaptıklarına!
Olacak şey mi?
Bir kez daha yazık!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.