Avrupa'yı benimsedikten sonra ahlakına kota uygulayabilir misin?
Dostoyevski, biz Avrupa'yı öğrenmekle kendimize nasıl bakacağımızı öğrenmeliyiz, diyordu. Biz de, Batı'yı öğrenmekle ona nasıl bakmamız gerektiğinin yolunu açmalıyız, diyoruz.
Bu cümle ne demek oluyor? Bu cümle, bizi, Batı hayranlığından kurtarmanın yolunu açmaya yönlendiriyor. Onu nasıl değerlendirmemiz gerektiğini söylüyor.
Biz, Batı'yla tanıştığımızda ona olan hayranlığımızı ifade etmeye çalıştık. Oysa o tarihte bizim tanıdığımız Batı eski Batı olmaktan çoktan çıkmıştı. O da yerinden oynamış olan taşlarını nereye koyacağının şaşkınlığını yaşıyordu. Kendini yeniden inşa etmenin yollarını arıyordu. Günümüzde tartışılan veya artık tartışma alanından çekilen, uygulanmak istenen fakat tatmin edici bir zemin bulamayan envai çeşit fikir, yoğunlukla 19.yy.ın başlarından itibaren günümüze kadar sürüp gelmiştir.
Şu sıralarda tartışılmakta olan insanların özel hayatları, onların mahremiyetleri ve benzeri konular bu ülkenin yerli kültüründe çoktan tartışılmış ve bu ülke insanlarının örf ve adetleri arasındaki yerini çoktan kazanmış bulunuyordu.
Ne var ki, Batı âlemini tanımaya ve onun hukukunu, dolayısıyla ahlâkını benimsemeye yöneldiğimiz bir evreden bu yana bu ülkenin geleneğini oluşturan taşlar da yerinden oynadı ve onları bir daha asal yerlerine oturtmanın üstesinden gelemedik.
Bir politikacının mahremiyeti ile ilgili çekimlerin internet ortamına taşınmasıyla birlikte, bu ülkenin uygulamasını Fransa ile ABD ile karşılaştırmaya çalışanlar görülüyor. Biz, böyle bir karşılaştırmanın yanlış olduğunu, çünkü arada "vahid-i kıyasî"nin söz konusu olmadığını söylüyoruz. Her bir ülkenin kendi özgül geçmişinin oluşturduğu kültürel zeminde bu konular farklı bağlamlarda değerlendirilecektir, doğal olan da budur. Yoksa: "Efendim, falanca ülkenin siyasî figürleri metreslerinin evine alenen gidiyormuş, kimse de buna ses çıkartmıyormuş" biçimindeki bir defi geçerli sayılmaz. Bizim kültürümüzde o olayın alenen ifası ahlaka aykırı sayılır. Eğer ortada bir zina konusu varsa onun belirlenmesinin şartlarıysa sıkı hükümlere tabi kılınmıştır.
Türkiye Tanzimat'tan bu yana bir sistemden başka bir siteme değil, fakat bir dünyadan başka bir dünyaya geçişin sancısını yaşıyor. Eğer bir sistemden başka bir sisteme intikal ediyor olsaydık işimiz daha kolay yürüyebilirdi. Çünkü o takdirde toplumun temelini oluşturan taşların tümü birden yerinden oynamış olmazdı. Oynamış olanlar da temeli sarsıcı nitelikte olmazdı. Oysa şimdi ne terk ettiğimiz dünyanın değerlerinden haberliyiz, ne de sil baştan kurmaya çalıştığımız dünyanın değerlerini kavrayabiliyoruz.
Bu, iki arada bir derede kalmışlığımız, bir dünyadan başka bir dünyaya intikal ederken benimsediğimiz dünya görüşünün iğretiliği ile de ilgilidir. O anlayış tarzı bize: "Batı'nın ilmini alalım, ahlâkını almayalım" önerisinde bulunuyordu. Onun ilmini alıp ahlâkını reddetmekle demek ki, bir işlem yapmamışız. Onun ahlâk telakkisi de ilmiyle birlikte kendi dünyamızın gümrüğünden girmiş. Albenili gibi görünen öneri ise bir boş laftan ibaret kalmış.
Bu yüzden Batı'yı öğrenmekle ona nasıl bakmamız gerektiğinin yolunu açmaya çalışmalıyız önermesini ileri sürüyoruz. Değilse onun ahlâkının kapıdan kovsan bacadan gireceği belli oluyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.