Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Bu kadar da zorlamasalar!..

Bu kadar da zorlamasalar!..

Anayasa değişikliği sürecinde, TBMM'de bulunan siyasi partilerin, yargı çevrelerinin ve bir kısım medyanın tavrını ilgi ile izledik...

Hakim çevrelerin hegemonyasını sarsabilecek herhangi bir değişikliğe karşı oldukları için olsa gerek; katkı sağlamak, istedikleri yönde değişiklikler yapılabilmesini temin sadedinde girişimlerde bulunmak ya da açık açık fikirlerini ifade etmek yerine, 'istemezük!' vezninde bağırıp çağırmakla yetindiler.

Oysa başta TBMM'de bulunan siyasi partiler olmak üzere, bahsini ettiğimiz çevrelerin tamamının, sürece müdahil olmaları ve bir şekilde katkıda bulunmaları gerekirdi.

Şimdi iş referanduma kaldı.

Bir yandan AYM'nin değişiklikleri referandum öncesi iptal etmesi girişiminin neticesini merakla bekleyen istemezükçüler; bir yandan da referandum olursa halkın hayır demesini nasıl sağlayabileceklerinin hesabını yapmakla meşguller...

Halkın kahir ekseriyetinin yapılacak referandumda evet diyecek olması da, en büyük korkuları.

Nihai hesapları ise, AYM'nin halkın kabul ettiği değişiklikleri bile iptal edebileceği yönündeki beklenti...

Yüksek yargının sınırlarını zorlama olaylarına son olarak YSK'nın da katılması ve referandum süresini 120 günden 60 güne indiren değişikliği kaale almaması, pek şaşırtıcı olmadı.

AYM'nin, Danıştay'ın, HSYK'nın açtığı yolda yürümeyi tercih ettiği anlaşılan YSK da 'bu böyledir' diyerek, istemezükçülerin arzu ettiği şekilde karar aldı.

Kanun yapma gücünü elinde bulunduran Yasama ne derse desin, yargı yine bildiğini okumayı tercih etti yani.

Uygulamanın bazı hallerde mevzuatı kaale almaması durumu, bizim ülkemiz açısından alışılmış bir durum ve bunu da genel olarak: "Burası Türkiye!" şeklinde izah ederiz.

Ancak Vakit Gazetesi'nin başına gelenler, 'Burası Türkiye!' değerlendirmesini bile ciddi derecede zorlayan gelişmeler.

Bilindiği gibi, Türk Ceza Kanunu'nda hakaret suçlarını düzenleyen mevzuat, tazminat konusuna yaklaşırken, bu konuda verilebilecek tazminat kararlarının makul olması gerektiğini amirdir.

Yani mahkemelerce verilen kararların bir tarafı zengin etmeye; diğer tarafı da yok etmeye yönelik olmaması gerektiğinin altı kalın çizgilerle çizilmiştir.

Oysa bu gazete, yayınladığı bir yazı sebebiyle, 312 generale 2'şer bin lira tazminat ödemeye mahkum edildi.

Yazının yayınlandığı tarihten geçerli olacak bu tazminat miktarına kanuni faizler ilave edildiğinde, karşımıza çıkan rakam 1.5 milyon liranın (eski hesap bir buçuk trilyon!) üzerinde ve bu da, Vakit çapındaki bir gazete için yok olmak demek...

Biraz mübalağalı gibi gelse de, şunu söyleyebiliriz: Türkiye'deki hukuki durumu anlayabilmek için sorular soran birisine, örnek olarak bu dava sürecini anlatsanız, yeter...

Davanın açılmasında izlenen prosedürden başlayarak, davanın seyrinde izlenen usüller ve nihai olarak da alınan karar; hemen her şey, hukuk sisteminin alabildiğine zorlanması yolunun tercih edildiğini gözler önüne seriyor.

Davayla hiç alakaları olmayan 310 kişinin dava taleplerinin de; bu kişilerin kendiliklerinden değil, bir merkezden verilen talimatla dava açmış olmalarına rağmen kabul edilmesi, netice olarak bir basın kuruluşunun susturulması manasına gelebilecek karar... Hemen her şey, kayıtlara geçtiği haliyle, ibret teşkil edecek nitelikte...

Bir gazeteye olan düşmanlıkları o kadar gözlerini karartmış ki, bu sebeple hukuku ayaklar altına alıyor oluşları bile umurlarında değil sanki birilerinin...

Malum, hukuk herkese lazım!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi