Yiğit kadın
Hayat, keşke değil, kendisidir, ne ise odur.
Keşkeler, sadece bir hayıflanma ifadesi, derin bir nefes alma...Ne başlangıcı vardır, ne sonu.
Keşke Menderes asılmasaydı. Keşke o akıllı adam Turgut Özal dost seçebilseydi. Keşke kudretli albay Türkeş vefat etmeden gerekli işareti yapsaydı da sonraki kavga ve küskünlükler yaşanmasaydı. Bu keşke kapıları o kadar çok ki eğer çalmaya devam ederseniz Deniz Baykal’ın kapısına geliyorsunuz. Keşke Baykal, nefsine esir düşerek bugünkü riyakârlıkları, sahtekârlıkları, vefasızlıkları görmeseydi.
Emin olunuz “CHP Ağır İmtihanda” adlı yazımızı içimiz burkularak kaleme aldık. Ne kadar sakınsanız da olmuş bir hadise var.
Şimdi Deniz Baykal’ın trajedisi karşısında da aynı buruk duygular içindeyiz. Böyle olmamalıydı. Hatasını örtmek için komplo gibi kelimelere tenezzül etmemeliydi. Suçu başka yerlerde aramamalıydı. Dediğine inanmadığı halde bir de böyle hata işleyince Tayyip Erdoğan’dan çok ağır karşılık gördü. O cevap, yenir yutulur gibi değildi. Zaten büyük ölçüde o karşılık il başkanları gözünde Baykal’ı bitirdi. Şu ayrılma biçimine bakınız. Herhalde o da İnönü gibi CHP’den istifa edecektir. Baykal da genel sekreterinden vuruldu. Siyasette vefa olmadığını o da Özal gibi çok geç öğrendi.
İlk defa bir genel başkan kadın meselesinden dolayı yerini kaybetti. Şimdi herhalde komplo değil ihanet yaşadığını anlıyordur ama iş işten geçti. Dosyacılar son kurşunu kendisi için saklamışlardı. Neden daha evvel değil de hemen kongre öncesi? Bu tesadüf olabilir mi? Baykal bunu takip edeceğine, iç temizliğe gideceğine hata üstüne hata işledi.
İnsan, ister-istemez Deniz Beyin şu sıra evinde eşiyle konuşmalarını düşünüyor. Mağdur, yahut mağrur bir kadın ve mahcup yahut onun karşısında ezik bir koca. Her şeye rağmen vefa gösteren o mağdur kadın, Olcay Baykal, olanları bilirken bir güne bir gün tek cümle demeç vermedi. Kamera önüne çıkmadı. Kıskançlık hislerine düşmedi. İntikam almak istemedi. Tam tersine, kendini gizledi, her şeyi sineye çekti. Bunu çok az kadın yapabilir.
Baykal’a yiğit diyenler var...
Şayet ortada bir yiğit varsa:
O da kimsenin, hiçbirimizin tanımadığı Olcay Baykal’dır.
2002 Kasım ayıydı. Ankara’da CHP genel merkezindeki makam odasındaydık. Sadece ikimizdik. Sayın Baykal’a bir ara “bir gün hayatınız yazıldığında eşi hanımefendi hiçbir gün ön plana çıkarak Deniz Baykal’ı zora sokacak bir şey yapmadı denecektir” dediğimde “bunu akşam Olcay’a anlatacağım” demişti.
Tantanalı bir hayattan mahcup günlere.
İbret alana her gün ibret var.
O menkıbeyi hatırlamanın tam günü:
Abdülkadiri Geylani hazretlerine -himmeti hazır olsun- genç bir müridi şöyle demiş “Efendim, insanlar sizi ne kadar çok seviyor!” Hazreti pîr buyurmuş ki: “Evladım boş ver insanları, insanlar, bugün sever, yarın söverler. Allah seviyor mu? Sen onu söyle!”
Mutlak dost, ancak ve yalnız Allah’tır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.