Tıbb-ı Nebevî nasıl anlaşılmalı?
İnsan sağlığı gayet ciddi bir meseledir. Çünkü yaşanılan hayatı daha kaliteli ve daha üretken kılmanın yolu, sağlıklı olmaktan geçer. Sağlığını yitiren insanın normalde yapabileceği birçok faaliyetten geri kaldığı malumdur. İnsanın üretken olmasında olduğu kadar, mutlu olmasında da sağlıklı olmasının etkisi büyüktür.
Bu yüzden tarih boyunca farklı coğrafya ve kültürlerde insan tedavisini sağlamak amacıyla farklı tedavi yöntemleri uygulanmıştır. Sağlık bilgisi, insan hayatına taalluk ettiğinden, insanın en fazla ihtiyaç hissettiği bilgilerin başında gelmiş, devletler, sağlık sektörüne ve bu alandaki gelişmelere önem vermişlerdir.
Farklı medeniyetler, dayandıkları farklı bilgi sistemleri (epistemoloji) nedeniyle insan tedavisini farklı yöntemlerle yapmaya çalışmışlardır. Meselâ Çin tıbbı, insan tedavisinde tümdengelim metodunu uygulamıştır. Buna göre, insan vücudu bir bütündür ve o bütünün işlemesini sağlayan bütünsel bir enerji sistemi vardır. Bütünü oluşturan herhangi bir organda bir rahatsızlık oluşmuşsa, o parçayı bütünden yola çıkarak tedavi etmek gerekmektedir.
Meselâ el parmaklarından birisindeki bir ağrı o parçada hissedilse de aslında vücut sistemindeki bir aksamadan dolayı meydana gelmektedir. Çin tıbbı, epistemolojisinin kurgusu gereği parmaktaki ağrıyı bütünden yola çıkarak ve bütünle beraber tedavi etmeyi hedefler. Ama modern tıb daha çok tümevarım metodonu kullanır. Parmaktaki ağrıyı vücudun bütününden yola çıkarak değil, problemin olduğu parçadan yola çıkarak tedaviye odaklanır.
Bunların hangisi daha doğru? Kanaatimce bu soru yanlış bir sorudur. Zira bir hastalığın tedavisi, farklı yöntemlerle yapılabilir. Bu yüzden ‘hangisi doğru yerine hangisi daha iyi ve daha hızlı sonuç veriyor’ hususuna bakmak hem daha rasyonel, hem daha yararlıdır. Yöntemdeki farklılığı bir zenginlik olarak görmek gerekir, ancak o zaman iki farklı yöntem birbirine dayanak oluşturabilir. Bu yüzden “alternatif tıb” yakıştırmasını doğru bulmuyorum.
Ancak meselenin bu kadar basit olmadığının farkındayım. Zira modern tıb taraftarlarının çoğunluğu, modern olanın kullandığı yöntemin dışında yöntem tanımaz. Modern tıb, bunların elinde kendi metodolojisini mutlak görmektedir. Bir yöntemin bilimsel olması için ille de modern yöntemi uygulaması gerekir gibi yanlış bir tavır benimsemektedir.
Modern tıbbın bu yaklaşımı, bilgi kaynakları ve yöntemi farklı olan tıbb-ı nebevî için de geçerlidir. Böyle olunca da tıbb-ı nebevî nasıl anlaşılmalıdır meselesi, modern dönem Müslümanları için müşkil bir alanı teşkil etmektedir.
Tıbb-ı nebevîden maksat; Hz. Peygamber’in (s.a.v) bizzat kendisinin uyguladığı ve ümmetine tavsiye ettiği tıbbi uygulama ve tavsiyelerdir. Bu alanda Hz. Peyamber’den sonra halkın çok itibar ettiği bir literatürün oluştuğu bilinmektedir.
Yani, Hz. Muhammed’in (s.a.v) sağlık üzerine olan tavsiyeleri tıbb-ı nebevî adıyla müstakil çalışmalarda bir araya getirilmiştir. Bu literatürün aslını da hadis kitaplarında “Kitabu Tıb” ve “Kitabu Al Marda” gibi tıpla alakalı bölümler teşkil etmektedir. Ancak bu bölümlerle sınırlı olmadığı, hadis literatürünün farklı bölümlerinde de konuyla ilgili hadislerin olduğu hadis alanında çalışanların malûmudur.
Hz. Peygamber’in dindeki konumunun bir gereği olarak tıbb-ı nebevî geleneği tarih boyunca İslâm toplumlarında tıp anlayışını kökten etkilemiştir. Bu gelenek kutsalla iç içe anlaşılmış ve doğal olarak dinî anlam yüklenmiştir.
Ancak tıbb-ı nebevîye dair müstakil literatür oluşurken, hadise dayanmayan birçok mesele de bu kitaplara dercedilmiş bulunmaktadır. İslâm ilmî geleneğine göre tıbb-ı nebevîye ait olmayan bilgilerin hadis muamelesi görmesi, kutsal addedilmesi yanlıştır. Ancak toplum pratiğinde hadis kaynaklı tıbbi uygulamalarla hadis kaynaklı olmayan tedavi yöntemleri birbirine karışmıştır.
Bundan kastımız şudur: Tıbb-ı nebevî literatürünün oluştuğu dönemde yazılan kitaplar, o dönemin hekimlik anlayışını, zaman zaman bazı bilginlerin sözlerini, halkın tıb algısını ve uygulamalarını, sağlıkla ilgili vecize ve atasözlerini, hatta kadim Yunan filozoflarının tıbbî nasihatlerini hadislerle iç içe ele almıştır.
Tıbb-ı nebevî ismini taşıyan birçok kitabın ihtiva ettiği bu tür bilgilerin konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan insanlarda yanlış bir tıbb-ı nebevî algısı oluşturacağı açıktır.
Bu probleme hadis olarak rivâyet edilen haberlerin sahih olanla zayıf olanı da ihtiva ettiğini, sahih olanın nasıl anlaşılması gerektiğini, hangisinin vahiy kaynaklı, hangisinin de o dönem geleneksel Arap tıbbına dayalı olduğu meselesini de eklersek, konunun üzerine bilimsel olarak eğilmenin zarureti ortaya çıkmaktadır.
Konuya devam edeceğiz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.