Ahmet Varol

Ahmet Varol

Yalan Temelli Enformasyon

Yalan Temelli Enformasyon

Siyonist işgal devleti önce el altından sızdırdığı birtakım haberlerle endişelendirme ve korkutma stratejisini kullanmaya çalıştı. Normalde resmi açıklamalarda dile getirmediği bazı tehditleri, yönlendirdiği medya organları vasıtasıyla kamuoyuna sızdırıyor ve bu yolla en azından iyilik filosuna katılacakların bazılarının kalbine korku salmak istiyordu. Ama bu haberlerin ve tehditlerin herhangi bir tesirinin olmadığını görünce bu kez, İsrail işgal devletinin kuruluş merhalesinden bugüne çok sık kullanılan yalan silahına başvurmaya başladı.
İsrail işgal devletinin son günlerde piyasaya sürdüğü yalanların tahlilini yapmadan önce yalana bu kadar çok ihtiyaç duymasının sebebinden kısaca söz etmek istiyorum. Normalde bilgilendirme çalışmasında güçlü olan malzeme her zaman doğru bilgidir. Çünkü doğru bilgi sağlam kazıktır. Ama doğru bilgiden istifade edebilmeniz için lehte bir içeriğe sahip olması gerekir. Aksi takdirde ya gerçeklerle yüz yüze gelmeği kabul edersiniz ya da yalana başvurursunuz. Ahlâklı ve dürüst olanlar aleyhlerine de olsa doğruları kabul etmekten, gerçeklerle yüz yüze gelmekten çekinmezler. “Doğru böyledir ama burada benim şöyle hatam var!” deme dürüstlüğü gösterirler. Bu dürüstlükten yoksun olanlar ise hemen yalana başvurarak üste çıkmaya çalışırlar.
İsrail işgal devleti askerî şiddet ve tehdit stratejisinin kendisine her zaman yarar sağlamadığını, hatta bazen tümüyle aleyhine işlediğini artık görüyor. Özellikle son dönemde diplomatik alanda değişik yerlerde köşeye sıkışmış olması şiddet ve tehdidin kendisine daha çok şey kaybettireceğini gördü. Bu yüzden enformatik savaşa ağırlık vermek istiyor. İyilik filosunun önünü kesme amaçlı ataklarında da bunu görüyoruz.
Ne var ki bu hadisede doğrular onun aleyhine çalışıyor. O yüzden yalanlara sarılma ihtiyacı duyuyor.
Ortaya attığı ilginç yalanlardan biri konvoyda yer alanlardan bazılarının, İsrail’in operasyon tehdidinden korkarak geri döndüğü, konvoydan ayrıldığı iddiasıydı. Oysa hiç kimse işgal devletinin tehditleri veya engelleme girişimleri sebebiyle endişeye kapılıp ayrılmış değil. Katılanların hepsi Gazze’ye girme konusunda kararlı. Böyle bir şey işgal devletinin kendi temennisiydi. Ama gerçekleşmedi. Buna rağmen yine de o enformasyon faaliyetinde temennisini vakıa gibi yansıtmaya çalıştı. Bu şekilde arzu ve temennileri vakıa gibi lanse eden asparagaslara daha önce de değişik vesilelerle rastlamıştık
Bir diğer ilginç yalan Gazze’ye her türlü yardımın zaten karadan ulaştığı, dolayısıyla Gazze’nin bu anlamda herhangi bir yardıma ihtiyacının olmadığı iddiasıydı. Bu yalan işgal devleti adına açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yigal Palmor tarafından da dile getirildi. Gerçeği bize gerekli ilaç ve gıda maddelerinin girmemesinden dolayı yüzlerce insanın hayatını kaybettiği Gazze mi söylüyor yoksa çuvala sığmayan yalanların gölgesine sığınan Yigal Palmor ve benzerleri mi? Doğruları inşaat malzemelerinin sokulmaması sebebiyle, işgal devletinin gerçekleştirdiği saldırıda yıkılan evlerin yerine yenilerinin inşa edilemediği Gazze’den mi öğrenelim yoksa enformasyon faaliyetlerinin malzemelerini yalanlarla oluşturan Siyonist işgalcilerden mi? Zorunlu ihtiyaç maddelerini temin edebilmek için Hüsni Mübarek’in zehirli gazlarıyla öldürülme riskini göze alarak tünellere giren mağdurları konuşturduğumuz zaman mı gerçek bilgiye ulaşmış oluruz yoksa Gazze’yi açık hava hapishanesine dönüştüren işgalci Siyoniste kulak verdiğimiz zaman mı?
Kullandıkları bir başka yalanları bu tür yardımların karadan resmî yollarla ulaştırılması imkânı olduğu denizden gemilerle ulaştırılması girişiminin sadece bir şovdan ibaret olduğu iddiası. Oysa resmî yollardan gönderilen yardımların aylarca bekletildiği ve özellikle gıda maddelerinin önemli bir kısmının çürüdüğü belgelerle ispat edilmiştir. Karadan yardımları götürmek istediğimizde işbirlikçi Hüsni Mübarek yönetiminin önümüze engel çıkarıp başımıza taş yağdırdığını da unutmuş değiliz. İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım da Antalya Kepez Kapalı Spor Salonu’nda 26 Mayıs Çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında Gazze’ye yardım için yaptıkları müracaatın belgesini ortaya koydu ve bu müracaata hiçbir cevap verilmediğini dile getirdi.
1948’de büyük felaket yani Nekbe olayında İsrail’in kuruluşu merhalesinde Filistin’den 600 binden fazla insanı zorla, şiddete başvurarak çıkaran işgalcinin Batı’daki propagandalarında bu toprakların aslında boş olduğu, kendilerinin ihya ettikleri yalanına başvururken İslâm âlemine yönelik propagandasında bu toprakları sahiplerinden satın aldıkları yalanından istifade ettiğini, toprakların yüzde doksandan fazlasının mülkiyetinin, uluslararası hukuka göre hâlâ Filistinlilerde olduğu gerçeği gün gibi ortaya koyuyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi