Bir ölçümüz var mı?
Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk’un apar topar gözaltına alınması, basında geniş yankı buldu. Birinci sayfaların önemli bir kısmı Sayın Selçuk’a ayrıldı. Gözaltına alınma biçiminden mevkisine, kalp hastalığından yaşına kadar kendisiyle ilgili çok şey yazıldı.
Bir kere, inancı ve duruşu ne olursa olsun, 83 yaşındaki bir yazarın bu şekilde muamele görmesi bizim de kabul edebileceğimiz bir şey değil. Fakat Marksist kökenli İlhan Selçuk için ortalığı ayağa kaldıranlar, onun yaşını ve hastalığını öne sürenler; konu Profesör Doktor Necmettin Erbakan olunca aynı hassasiyeti, aynı “insancıllığı” niye göstermediler, göstermiyorlar?
Biri başyazar ise, diğeri de başbakan...
Aynı yayın organlarında Sayın Erbakan ile ilgili çıkan haberleri hatırlayın: Hastalığına inanmamaları, yaşına hürmet etmemeleri, mevkisini ve hizmetlerini dikkate almamaları... Hepsi fazlasıyla vardı.
Bu, Sivas olaylarını hatırlayıp da Başbağlar katliamını yok saymaya benzemiyor mu?
Ne zamanki olaylara ideoloji ve çıkar penceresinden değil de hakkaniyet penceresinden bakarsak, işte o zaman bir şeye benzeriz.
Hakkaniyet kelimesini özellikle kullanıyorum.
Bizler, işte bunu kaybettik.
Hesaplarımızı vicdan ile değil, cüzdan ile yapıyoruz. Ya da buna benzer şeylerle...
Misal: Dışişleri Bakanı Sayın Babacan, “terörle mücadele kapsamında” Afganistan’a asker göndermekten bahsediyor. Ona göre, Türkiye terörle mücadelenin bir parçası olmak zorunda...
Bahsettiğim şey işte bu... İsrail Filistin’de, Amerika Irak ve Afganistan’da terör estirirken; Müslüman Türk askeri, terörle mücadele adı altında, Taliban mensuplarının (Müslümanların) üzerine gönderilmek isteniyor.
Hesabını vicdan ile yapan biri, Mehmetçiği nereye göndereceğini gayet iyi bilir... Hesabını cüzdan ile yapan ise, işte böyle davranır.
Hakkaniyet, Müslüman Türk milletinin en büyük sermayelerinden biriydi. Şimdi biz, sermayemizi kaybetmiş oluyoruz. Hakkaniyetin gitmesi, hayatın her alanında ölçünün de kaybolması anlamına geliyor.
Geçen gün bir kanalın ana haber bülteninde seyrettim. çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümünde, bu ilimize bir muhabir göndermişler.
Konu: Milattan önce bilmem kaç yılında bu ilimizde cereyan eden Truva savaşları... Bildiğiniz gibi, Truva’nın filmi de çekilmiş ve başrolde Brad Pitt oynamıştı. Aşil (Akhilleus) rolünde...
“Aşil, Yunan mitolojisinin önemli kahramanlarından biridir. ölümlü bir baba olan Peleus ile bir tanrıça olan Thetis’in yarı tanrı oğludur. Efsaneye göre, Helen’i geri almak için yapılan Truva savaşına katılmış ve Truva prensi Paris tarafından, sol topuğundan zehirli bir okla vurularak öldürülmüştür.” Vesaire, vesaire...
Muhabir, çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümünde, çanakkale sakinlerine işte bunu soruyor:
- Aşil kimdir?
Birçok kimseye sordu, sadece bir tanesi cevap vermeye yeltendi. Tabii ki Brad Pitt’in adını söyleyerek...
Yaşlıca bir çanakkaleli de soruyu bilemeyince, muhabir, ona Aşil’in kim olduğu hakkında birkaç şey söyledi. Ve çanakkalelinin son sözü:
- Aşil’i bilememek, çanakkaleli olarak bizlerin büyük ayıbıdır.
Hayır; iki yüz yetmiş altı kiloluk top mermisini bir başına namluya süren Seyit Onbaşı’dan, Albay Cevat yönetimindeki Nusret mayın gemisinden, Yahya çavuş’tan, 57. Alay’ın kahraman askerlerinden ve bunlar gibi onlarca “şey”den bahsetmeyeceğim.
Sadece “ölçü” kelimesini tekrarlamakla yetineceğim.
ölçü...
Yanlış yatırım
Yunus Emre divanını okurken, birçok dizenin altını çizdim.
İşte onlardan bir tanesi: “Can bir ulu kimsedir / Beden onun atıdır.”
İnsanlar, genç ve güzel görünmek için, bedenlerine olmadık yatırımlar yapıyor. Sadece kremler, parfümler, özel karışımlar ve çeşitli sporlar değil, estetik operasyonlar da...
Buna karşılık, canına (ruhuna) bakım yaptıran insan sayısı yok denecek kadar az... Yunus Emre’den ilham alarak söylersek, sadece bedenlerine yatırım yapanlar, bir anlamda, bindikleri ata yatırım yapmış oluyorlar.
çağımıza uygun olarak, arabaya da diyebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.