Kişniş Bombası
Siyonist medyanın ileri gelen üç önemli günlük gazetesinden biri olan Haaretz’de yayınlanan bir yorumda geçen “artık Gazzeliler de yemeklerine kişniş katabilecekler” ifadesi düşündürücüydü. Çoğunlukla dikkatlerden kaçar ama bu tür hassas vurgular bazen önemli mesajları içinde taşımaktadır.
Özgürlük Filosu’nun Antalya’dan yola çıktığı günlerde televizyon ekranlarında boy gösteren, siyonist işgal yönetimi Ankara büyükelçisi ve İstanbul başkonsolosu ısrarla Gazze’de bir sorun olmadığını, tüm temel ihtiyaç maddelerinin girdiğini, Özgürlük Filosu ile yola çıkanların gerçekte yardım götürmeyip şov yaptıklarını söylüyordu. Ortaya atılan yalanın hiç olmazsa tutulacak bir yanı olsa en azından söyleyen kişinin aklından şüphe etmez ve kurnazlığına sayarsın. Buna da mahal yoksa böyle birinin diplomatik yetkili olarak görevlendirilmesini anlamak çok zor oluyor.
Çuvala sığmayan yalanlar zaten bir taraftan başını gösteriyor ve “ben buradayım” diyerek etraftakileri uyarıyor. Gazze’ye bütün temel ihtiyaç maddelerinin girdiği yalanı da başını göstermekte gecikmedi. Çünkü Mavi Marmara katliamından sonra Gazze’ye uygulanan ambargonun kısmen hafifletilmesi kararının içeriği Gazze halkının ne gibi bir ablukayla karşı karşıya olduğunu açıkça gözler önüne seriyordu. Karara göre bölgeye artık şeker ve baharatın girmesine izin veriliyordu. Onun için Gazzeliler artık yemeklerine kişniş katabileceklerdi.
Peki, niçin engelleniyordu kişnişin girmesi? Gazzeliler ondan nükleer bomba üretmek için laboratuar mı kurmuşlardı? Yoksa Kassam füzelerinin ucuna patlayıcı madde olarak mı yerleştiriyorlardı? Acaba kişniş taneleri otomatik silahlarda mermi olarak mı kullanılıyordu? Böyle bir amaç için kullanılsa bile iki metre öteye gitmez ve değdiği yerde ufak bir iz bile yapmaz. Topu topu yemeklerin tatlandırılmasında kullanılan bir baharat. Onu geçtik karabiberin, kimyonun ve şekerin suçu neydi de Gazze’ye girmelerine izin verilmiyordu? Bakın işte hiçbir sorunun yaşanmadığı Gazze’ye bütün bu baharatların ve gıda maddelerinin girmesi yasaktı. Çünkü toplam 35 kalemden oluşan temel ihtiyaç maddesine izin veriliyordu ve onlardan da girmesine izin verilen miktar ihtiyaç duyulan miktarın çok altında kalıyordu. Özgürlük Filosu olayından sonra bütün gerçekler insanlığın gözü önüne bir kez daha geldi ve insanlık siyonist vahşeti yeniden mercek altına aldı.
Ne var ki siyonist saldırganların kirli yüzlerinin ve vahşi uygulamalarının açığa çıkması burada da birilerinin kanına dokunuyor. Bunu anlamak zor elbette. Çünkü bütün her şeyi keselerinin doldurulması karşılığında yapılan avukatlıkla izah tatmin edici olmuyor. Siyonist saldırganların vahşi yüzlerinin ifşa edilmesi aynı zamanda onların da yüzlerinin ifşa edilmesi anlamına geliyormuş gibi hadiselerin damarlarına dokunduğunu ve hiddetlendiklerini görüyoruz. Hemen o kirli yüzleri yalan perdesiyle örtmek için telaşa kapılıyorlar. Oysa o vahşi ve kirli yüzlerin örtülmesinde kullanılan yalan perdesi kâğıttandır. Hafif bir esintiye dayanmaz. Üstelik kullanılan yalanlar öylesine saçma, öylesine tutarsız ki zaten kendini açığa vuruyor, “ben burdayım, beni tanıyın” diyor.
Bu yalanların kendi kendilerini açığa çıkarmaları bana ahirette ağızların susturulup da diğer organların konuşturulacağına ve bu organların yaptıklarını bizzat kendilerinin itiraf edeceğine dair hadisi şerifi hatırlatıyor. Burada siyonist saldırganların hesabına medya süvariliği yapanların kalemleri veya ağızları kocaman yalanlar üretiyor ama onlar kendilerini açığa çıkararak doğuranların da sahtekârlığını ifşa ediyor. Gizli kaldığı sanılan yalanların kendilerini ifşa etmeleri de fazla zaman almaz. Çünkü onlar birbirleriyle bağlantılıdır.
Bu arada Gazze’nin İsrail’in içinde bir şehir olduğunu, Türkiye’nin Erzurum veya Edirne vilayeti gibi bir yer olduğunu ileri sürecek kadar ileri gidenlere de yazıklar olsun diyorum. Siyonist işgalci bile her ne kadar Gazze’yi kuşatma altında tutmaya devam etse de böyle bir iddiada bulunmuyor. Siyonist, 1967 Haziran işgalinden beri Gazze hakkında böyle bir iddiada bulunmadı ve özgürlük mücadelesine dayanamayarak 2005 yılında da bütün işgal güçlerini çekerek fiili işgaline son verdi. BM kararlarının hiç birinde Gazze, İsrail’in bir parçası olarak gösterilmedi. Filistin’in diğer bölgelerinde de meşru olmayan Filistin halkının kendi toprakları üzerindeki hakları değil hiçbir hukuki temele dayanmayan siyonist işgaldir ve hiçbir zaman da meşru olmayacaktır. Filistinlilerin İsrail’e karşı savaşmaları için hiçbir sebep olmadığını iddia ederek işgalcilerin davulunu çalanlar bilmelidir ki sadece bu gayri meşru işgal Filistinlilerin siyonist işgale karşı savaşmaları için haklı bir sebeptir. Kaldı ki sürekli vahşi saldırılarla, yıkımlarla, tecavüzlerle, haksız toprak gasplarıyla, ev yıkımlarıyla ve daha nice zulümlerle karşı karşıya olan Filistinlilerin maruz kaldıkları zulümler karşısında tek seçenekleri direniştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.