Tehlikeli kafiye: Neo-con/Ergenekon
Uzlaşma uzlaşmadır. Hangi gerekçeyle olursa olsun, uzlaşma konusunda ciddi bir talebin yükseldiğini görmezden gelmeyelim.
Ama uzlaşırken, bazı şeyler olmamış gibi davranmak kolay değil.
Açılan dava, basit bir kapatma davası değil. Aksine dünyadaki bazı gelişmeleri kendine yontma telaşında olanlara kapı açan bir adım.
Davayı açanların böyle bir niyeti olmayabilir. Ama süreci kendi lehine kullanmak isteyenlerin aynı ölçüde iyi niyetli olduğunu düşünmek biraz zor.
önemli bir soru var.
Bu kapatma davası üzerinden Türkiye'nin siyasi mimarisini yeniden oluşturmak isteyenler, Dick Cheney'nin ziyaretinden neler bekliyordu acaba?
Cheney, elbette bazı taleplerde bulundu. Ancak bunları bugünkü Türkiye'den alması neredeyse imkansız.
Mesela. İran'a karşı ABD ile birlikte hareket eden bir Türkiye.
Ya da Afganistan'da Amerika'yı bataklıktan çıkaracak bir destek.
Filistin'de Hamas'ı yok sayan bir çözüm.
Listeyi uzatabilirim.
Ancak şurası açık. Türkiye'nin durduğu yer çok farklı.
Dick Cheney ile yapılan görüşmelerin ayrıntılarını bilmiyoruz.
Ama gerek Cumhurbaşkanı, gerekse Başbakan tarafından yapılan açıklamalar, Türkiye'nin masada elinin sanıldığından çok daha güçlü olduğunu ortaya koyuyor.
Sıkça Türkiye'nin herşeye kolayca evet diyen bir ülke olduğu yanılgısına kapılıyoruz. Buna kendimi de dahil ediyorum.
Tarihimizi, sahip olduğumuz devlet tecrübesini, kurumların hafızasını yok sayıyor, herşey bir anda değişecek diye telaşa kapılıyoruz.
Birileri Dick Cheney'nin gelişinden önce hükümeti köşeye sıkıştırmak, elini zayıflatmak, özellikle de Başbakan Erdoğan'ı tasfiye etmek için hızlı bir hamle yaptı.
Kapatma davasını başka türlü okumak mümkün görünmüyor.
Burada bazı konuları birbirinden ayıralım.
Gerçekten Türkiye'nin Cheney ile sembolize edilen bir büyük kaosa sürükleneceğinden endişe duyanlar olabilir. Onların kaygılarını gidermek en başta hükümetin işidir.
Ancak asıl önemli olan, uluslararası dengeleri kendi lehine kullanıp, siyasi iktidarı yerinden etmek adına Türkiye'yi ateşe atanların aklını başına almasıdır.
Eğer uzlaşma istiyorsak, önce bu konuda anlaşalım. Kapatma davası, fırtınada ilerleyen gemiyi delmeye çalışmaktan başka birşey değildir.
Ulusalcılık diye kendisini adlandıran çılgınlığın, neo-con'larla zihinsel akrabalığını unutmayalım.
Zihinsel akrabalıklar, sizi farkında bile olmadığınız ortak hamlelere zorlar.
Neo-con, ergenekon.
Ne tuhaf bir kafiye değil mi?
Cheney ve enerji
22 Temmuz seçimlerinden kısa bir süre önce şaşırtıcı bir hamle ortaya çıkmıştı.
Türkiye ile İran arasında doğalgaz başta olmak üzere büyük bir işbirliğinin başladığı haberi, kelimenin tam anlamıyla ortalığı birbirine katmıştı.
Bu hamlenin ne kadar değerli olduğu Dick Cheney ziyaretinde bir kez daha ortaya çıktı. İran'la böyle bir işbirliğinin sadece adının konulması bile Amerikan yönetimi için büyük bir rahatsızlık kaynağı.
Nitekim Cheney'nin görüşmelerde bu rahatsızlığı yansıttığı, ziyaretin ardından gazetelere yansıdı. önceden ve hesaplı olarak attığınız bir adım, sizi masada her zaman daha güçlü kılıyor.
Bir hamleyi daha hatırlatalım.
Şubat ayında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısının metninde şu son cümle dikkat çekiciydi.
'Irak'ta son dönemdeki olumlu gelişmeler de dikkate alınarak bu komşu ülkeyle ikili işbirliğinin siyasi, ekonomik, ticari, kültürel ve askeri alanlar ile enerji sektöründe mümkün olduğunca geliştirilmesi ve insani yardımların artırılması üzerinde durulmuştur.'
İşte buradaki enerji ifadesi çok anlamlıydı. Nitekim bunun parantezinde Irak petrolleriyle ilgili son gelişmeler ve Ankara'nın Bağdat'la yaptığı önemli işbirliği yatıyordu. Bu kendi lehinde petrol yasası isteyerek Türkiye'den bağımsız etkinlik arayan Bölgesel Kürt Yönetimi'ne verilen bir mesajdı aynı zamanda.
Kuşkunuz olmasın. Irak'ın kuzeyinde Neçirvan Barzani'nin evinde misafir olup Ankara'ya gelen Dick Cheney'nin meşhur dosyasında bu konu da önemli bir başlık olarak yeralıyordu.
Konu enerjiye gelmişken, Cheney'le aynı zamanda Türkmenbaşı'nın misafirimiz olması, galiba hoş bir tesadüfün ötesinde anlamlar taşıyor.
ABD-İran cephesinde
yeni gerginlik
Bazı tezler bizi fazlaca rahatlığa ya da büyük yanılgılara sürükleyebilir.
ABD'nin İran'a saldırmasının bir çılgınlık olduğu doğrudur. Böyle bir savaşı kazanmasının mümkün olmadığı da.
Ancak tüm bunlar Amerika'nın bu konudaki emellerinden vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Gelemez. çünkü burada tarihi bir hesaplaşma var.
Mesela önceki gün önemli bir açıklama yapıldı. Irak'taki ABD kuvvetlerinden sorumlu General David Petraeus, Bağdat'ın son derece iyi korunan Yeşil Bölgesi'ne yapılan saldırıdan İran'ın sorumlu olduğunu öne sürdü. Hatta bununla ilgili kanıtları olduğunu da söyledi.
General Petraeus'un Dick Cheney'le yakın olduğunu da eklersek, manzaranın pek iç açıcı olmadığı ortada.