Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Bunun adı ipotektir...

Bunun adı ipotektir...

Türkiye'nin İran'ın nükleer enerjisi ile ilgili Brezilya ile beraber attığı adımlar sonrası, ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'nden çıkardığı İran'a yönelik yeni yaptırımlar kararına evet demek ya da çekimser kalmak yerine hayır demiş olması, bazılarının fena halde canını sıkmışa benziyor...

Onlar da bizim kafamızı karıştırmaya çalışıyorlar.

ABD ve İsrail başta olmak üzere nerdeyse bütün batılı ülkeler İran'ın nükleer çalışmalarından rahatsız ve bu rahatsızlıklarını, mümkün olan hemen her şekilde, dile getirmekten ve İran'la alakalı çeşitli yaptırımlar uygulanması için dizi dizi kararlar almaktan geri durmuyorlar.

NPT, yani Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşması'nın tarafı olan İran ise mevcut uluslararası hukuk muvacehesinde, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ile koordineli olarak barışçıl nükleer enerji çalışmalarını sürdüreceğini ve bunun için hiçbir engel tanımayacağını sıklıkla vurguluyor.

Türkiye ve Brezilya'nın devreye girip, ABD Başkanı Barak Obama ve UAEK ile paslaşarak sağladıkları 'takas' anlaşması, İran'ın şimdiye kadar zenginleştirdiği uranyumların büyük bir bölümünün Türkiye'ye teslim edilmesini ve bunun karşılığında daha da zenginleştirilmiş uranyumların nükleer araştırmalarda kullanılmak üzere İran'a verilmesini öngörüyor.

Yani ne takas anlaşmasında ve ne de bu anlaşmaya giden yolda yapılan görüşmelerde, İran'ın nükleer çalışmalarını durdurması gibisinden bir şey yok ve zaten böyle bir şeyin olmasını beklemek de tuhaf... Anlaşma, adı üzerinde zaten bir takas anlaşması ve İran'ın nükleer çalışmalarını durdurması gibi bir şart içermiyor.

UAEK ile bağlantılı çalıştığı sürece, kimsenin İran'dan ya da başka bir ülkeden böyle bir talepte bulunabilme hakkı da yok zaten...

Mesele ne peki?

Mesele şu: İran'ın nükleer araştırma işini tümden bırakması gerektiğini düşünen ve mevcut uluslararası hukuk ve UAEK mevzuatında, bu hususta aradığını bulamayan ABD ve İsrail, İran'ı yaptırımlar yoluyla köşeye sıkıştırarak bu niyetinden vazgeçirmeye çalışıyor.

İşin can alıcı noktası ise şurada ki, ABD ve İsrail, İran'a yönelik baskı girişimlerini, görünüşte bu ülkenin nükleer silahlara sahip olmasını önlemek için yaptıklarını söylüyorlar...

Nükleer gücü olduğu halde bu konuda hiçbir uluslararası kurala boyun eğmeyen İsrail'in ve onun şartsız destekçisi ABD'nin İran'ın nükleer çalışmalarıyla ilgili korkuları, malum...

Ama İran'a yönelik tavrın arkasında, nükleer enerji tekelinin kırılmaması ve bu enerjiye heves eden ülkelerin, hiçbir teknoloji transferi talep etmeden yüksek bedeller ödemeyi sürdürmeleri hususunun olduğu da, artık malum......

Türkiye ve Brezilya'nın gayretlerinin esas sebebini de belki burada aramak gerekiyor: Anlaşılan, bu iki ülke gelecekte nükleer araştırma yapabilme haklarının ellerinden alınmasını istemiyorlar...

Türkiye, ABD'nin BM Güvenlik Konseyi'nden çıkardığı İran'a yaptırım kararına evet demiş olsaydı; yarın çıkıp, 'ben de nükleer araştırmalar yapacağım' diyebilir miydi?..

Tabii ki diyemezdi...

Neden nükleer araştırma yapma hakkımızı ipotek altına aldıralım ki?..

'Türkiye'nın ekseni kayıyor', 'İran'la ilgili karara evet demeli ya da çekimser kalmalıydık' gibisinden sözleri bir de bu açıdan değerlendirmek ve bunları sarfedenlere sormak gerek:

Geleceğimizi ipotek altına aldırmak istediğinizin farkında mısınız?..

Cevaplarının ne olacağını bilmem ama bence farkındalar...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi