Buyurun cemaate!
Yıllar önce, kimilerinin “Kırmızı Kitap” dediği bir “belge”ye sahip olduğumuz ve “önemli işler”in bu belgeye göre yürütüldüğü anlaşıldığında haklı olarak tepki gösterenler olmuştu. Ama Türkiye’yi idare edenler bu tepkileri dikkate almamış, “Zamanla alışırsınız” tavrını sürdürmüşlerdi. Nihayetinde bu “belge” kabullenilmediyse de tamamen rafa da kaldırılmadı.
“Millî Güvenlik Siyaset Belgesi” olarak isimlendirilen bu “belge”nin muhtevasını sadece vatandaşlar değil, çoğu “etkili siyasetçi” ve yüksek bürokratlar dahi bilmiyor. Son zamanlarda bu belgeden “cemaatler”in isminin çıkarılacağı açıklanınca güya bir “sevinç” meydana geldi. Bu gelişme, Türkiye’nin daha bir demokrat olacağına işaret sayıldı.
Tabiî ki hadise çok boyutlu. Değil bir yönüyle, belki de on madde ile bu duruma itiraz edilebilir ve edilmelidir. En başta “cemaat”lerin öyle bir belgede “suçlu/ zanlı/ ön mahkûmiyetli” olarak yer alması nasıl kabul edilebilir? Cemaatlerin bu belgedeki “muhtemel suçlular listesi”nden çıkarılmasına sevinmeden önce, “Cemaatler nasıl ve niçin bu listeye ilâve edildi? Buna kim ve neye göre karar verdi?” sorusunun sorulması ve ikna edici cevaplarının alınması gerekmez mi?
Güya AB yolunda “fasıl”lar açıyoruz ve her geçen gün biraz daha hür ve demokrat oluyoruz. Oluyoruz, ama öte yandan da hürriyet ve demokrasi anlayışına tepeden tırnağa kadar zıt olan uygulamalar da devam ediyor. Toptan ve perakende olarak “cemaatler”i öyle bir listeye almak en yüksek perdeden itirazı hak etmiyor mu? Niçin “çıkarılıyor” haberiyle kamuoyu sevindirilirken, o listede yer alması karşısında susuldu? “Sade vatandaş”ların listede neyin ve nasıl yer aldığını bilmediği için itiraz etmesi zaten mümkün değildi. Peki, vatandaştan yetki alarak Türkiye’yi idare eden siyasetçiler, o belgeye ve içinde yer alan “Cemaatler suçludur” anlamındaki ifadelere şimdiye kadar niçin itiraz etmediler? İtiraz etmek hafif kalır, o belgeyi hazırlayanlara ve ona göre icraatlar ortaya koyanlara hesap sormadılar?
“Bunları unutalım, yıllardan beri süren yanlış düzeliyor ya, buna sevinelim” demekle bir yere varamayacağımızı görmemiz lâzım. Yanlış yapana hesap sorulmadan işlerin düzeldiği nerede görülmüştür? Mükâfat ve mücazat dikkat edilmesi gereken önemli bir dengedir. Vazifesini yapanlara mükâfat, yapmayanlara mücazat...
Elbette her kurum ve kuruluş içinde olduğu gibi, “cemaat”lerin içinde de hukukî anlamda “yanlış yapan”lar olabilir. Ama bunun yolu, o cemaatleri toptan ve perakende olarak suçlu ilân etmeye yeter mi?
Türkiye’de yaşanan sıkıntı, Türkiye’yi idare etmeye talip olan siyasetçilerin ve yüksek bürokratların “Türkiye gerçeği”ni bilmemelerinden kaynaklanıyor. Kurdurulan ve oluşturulan kâğıt üstündeki bazı “cemaat”ler hariç, cemaatler milletin içinden çıkmış ve Türkiye’nin temel bir gerçeğidir. Bunu yok sayarak bir iş yapmak mümkün değil. Eğer Türkiye hukuk ve adalet devleti ise, “gizli, kırmızı kitap”lara ihtiyaç yoktur. Kanunlar vardır ve suç işleyenlere, yürürlükteki kanunlara göre hesap sorulur. Bunun dışında gizli suç ve gizli ceza olmaz ve olamaz.
Dolayısı ile cemaatlerin “kırmızı kitap”tan çıkarılmasına sevinmeden önce, “Şimdiye kadar niçin ve nasıl orada yer aldı?”nın hesabının sorulması lâzım.
Millet nazarında mahkûm olanlar cemaatler değil; hürriyet, adalet ve demokrasi karşıtı “kırmızı kitap”lardır, bu böyle bilinsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.