Dünyada dolaşan yeni hayalet ve Avrupa sosyalizminin ahvali
Şu an dünyada dolaşan hayalet, milliyetçi ve millici bir karakter arz etmektedir. 19. yüzyıl emperyalizminin yok ettiği imparatorluklar yerine ikame edilen ulusal devletler, şimdi aynı irade tarafından ortadan kaldırılmakla karşı karşıyalar. 19. yüzyıl emperyalizmine karşı "dünyada dolaşan hayalet" 20. yüzyılın üçüncü çeyreğinden başlayarak Avrupalı mühendisleri ve yerli takipçileri eliyle Küreselleşme ideolojisinin "yufka yürekli müttefiki" haline dönüştürülmüş, ağa babalarının ifadeleriyle, halihazırdaki mevcudiyeti "Küreselleşmenin Vicdanı" düzeyine indirilmiştir.
Küreselleşme ideolojisi ve onun acımasız savaş aygıtı karşısında rahatsızlık duyan geniş halk kitlelerinin ateşleyicisi ve rehberi olması beklenen Sosyalizm, geçmişte kapitalizme yaptığı "Sosyal Güvelik Sistemi" ve "sosyal demokrat" katkıların benzerini, 1990'lı yıllarda "sivil toplum, çok hukukluluk, etnik kültürlerin muhafaza ve müdafaası, insan hakları" gibi kavram ve siyasi modellerle Küreselleşme ideolojisine yapmıştır. Böylece kendisi bir ideoloji olmaktan çıkıp, emperyalist ideolojinin payandası olmuştur.
Halklar bütün dünyada örgütsüz, programsız, partisiz ve ideolojisiz bir biçimde serseri mayın gibi dolaşan ve küreselleşmeden ve onun savaş aygıtından rahatsızlık duyar gibi gözüken ve kendiliğinden kabarmalarla çığ gibi büyüdüğü vehmedilen ve büyüdükçe her türlü faşist ve hoyrat ve darbeci ve tirancı yönetimleri altına alan, kadife/turuncu/kadınsı çirkin renk ve yumuşaklığıyla kitlelere el eden Demokrasi yosmasının müşterileri kılınmışlardır.
Sosyalizme liberal casus ve tuzakları eliyle Küreselleşmeyi tarihin sonunda bir tür "enternasyonalizm" olarak algılatma ve ona entelektüel düzeyde hizmet ettirme süreci soyunca sessiz ve derinden gelişen anti küresel ırkçı-faşist hareketler, şu saatten sonra mevcut Sosyalizmin yeni düşman kampı olarak sivrilmiştir.
Mevcut Sosyalizm bundan sonra istese de küreselleşmeyle cephe cepheye gelmenin hayalini dahi kuramayacaktır. Bunun en iyi örneğini Avrupa’nın en güçlü ve en köklü Komünist Partilerinden olan Fransız Komünist Partisi yakın geçmişte verdi. FKP'liler Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalan faşist Le Pen aleyhine yapılan gösterilere katılarak, "Faşiste değil hırsıza oy" sloganına eşlik ettiler. Slogana konu hırsız, Fransa'nın Sağcı-Küreselleşmeci Cumhurbaşkanı Chirac'tı. İşte Avrupa sosyalistlerinin öncülük ettiği mevcut dünya sosyalizminin yaşadığı temel çelişki budur.
Dünyanın kan emicilerinin karşısına bir ekonomik ve siyasi model olarak çıkma cesaretini göstermek yerine, bu cesareti mevcut koşulların dayatması sonucu doğal olarak faşizm ve ırkçılıkta bulan fakir kitlelerin karşısına küreselleşme işbirlikçisi olarak dikilmeyi içine sindirebilen bir Sosyalizmle karşı karşıyayız.
Bütün dünyada Sosyalizm adına şu an ne yapılıyor ve ne söyleniyorsa; “Küreselleşmenin insancıllaşması, silahsızlanma, eğitim ve sağlığa daha fazla bütçe ayrılması, fakir ülkelerin borçlarının ertelenmesi, çocuk ölümlerinin önüne geçilmesi, aile planlaması ve kürtaj politikalarının aç ülkelerde desteklenmesi, baskıcı üçüncü dünya ülkelerinin ulusal-üniter yapılarının kırılıp yerine insan hakları ve sosyal hukuk devletlerinin ikame edilmesi, cinsiyet ayrımcılığına son verilmesi, çevre politikalarının geliştirilmesi” gibi taleplerin ötesine geçmiyor/geçemiyor.
Yukarıdaki talepler de Sosyalizmin tarihsel düşmanı Anarşizmle birlikte zengin ülkelerin metropollerinde uluslararası sermaye organizasyonlarına karşı düzenlediği, içki ve prezervatif satışlarının patlamasından başka bir sonuç elde edilmeyen sözde “küreselleşme karşıtı” karnaval gösterilerinin sosu durumundadır.
Dünyayı değiştirip dönüştürmeye dönük devrimci bir iktidar perspektifinden yoksun olan işbu Sosyalizmin bundan sonra "çevre çöpçülüğünü" bırakıp, halklara devrimci rehberlik etmesini beklemek boş ve anlamsız bir hayal olduğu kadar, aynı zamanda muhafazakar ve sağcı bir inattır. Evrimin mızrak ucu olarak kendini konumlandıran, böylece diğer toplumların sürekli geriden gelme kaderine mahkum olduğunu vehmeden küstah Batı paradigmasından bir türlü bağımsızlaşamayan mevcut sosyalist pratikler, Latin Amerika istisnası dışındaki bütün memleketlerde tarih ve gelenekten bütünüyle kopuk bir yaşam biçimi ortaya koymuştur.
Küreselleşmeyi ve onun savaş aygıtını bütün vahşetiyle çözümleyecek ve dünyada bir hayalet gibi dolaşan milliyetçi ve millici akımlara ideoloji aşılayacak, devrim ve iktidar perspektifine sahip en akılcı ve sürdürülebilir toplumcu siyasi program, dine inansın ya da inanmasın, İslam’ı merkeze almayı başından taahhüt edenlerce kurulacaktır.
İnsanlık mücadelesinin ezeli ve ebedi yüklenicisi, yoksulların kan davasını gütmüş tarihin bu cesur dövüşçülerini; 1848’i, 1871 baharını, 1917 Şubat ve Ekimini ve diğerlerini unutmamayı taahhüt etmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.