Yargının siyasallaşması ne demek?
Yargının siyasallaşması, hukukçunun, kararlarını, benimsediği siyasal görüşü hesaba katarak oluşturması anlamını taşır. Bu demektir ki, yargıç, önündeki davaya tarafsız bir gözle bakma ve öylece değerlendirme melekesini ve hazakatini yitirmiştir. Durum, yalnızca siyasal ve cezai alana ilişkin kararlarda vahamet arz etmez. Medenî meseleler konusunda da aynı ölçüde vahim bir durumla karşılaşmak mümkündür. Bir borç ilişkisinde olsun, kişilik hallerini ilgilendiren meselelerde olsun, yargıç, kararlarını, olması gerektiği gibi değil, fakat davacının veya davalının siyasal görüşünü hesaba katarak belirlerse, orada, elbette, hakkın, adaletin, insafın yerini bulmak imkân dışı kalır.
Fark edileceği gibi, burada temel bir ilkenin sözü edilmektedir. Yargının veya silahlı kuvvetlerin siyasallaşması, her iki bürokrat kesimin kendi asal işlevini bırakıp iç veya dış siyasetle veya aynı anda her ikisiyle birlikte meşgul olması anlamını tazammun edecektir. Bunun da kargaşaya yol açacağından kuşku duyulmaz. Nitekim bir hükümet, attığı adımlarda siyaset dışı olması gereken organların müdahalesini her an ensesinde hissetmek zorunda bırakılıyorsa, orada siyaset alanında bir arıza çıkartılmak istendiğini düşünebiliriz.
Aslında, ideal bir düzencede, yargıcın, tarafsız kalamayacağından kaygılanması halinde, kendini davadan çekme hakkı ve yetkisi bile verilir. Amaç, yargıyı, her türden dış etkiye karşı masun tutmaktır. Eğer hukuk kurumu ya da hukuk bürokrasisi, bir başına siyasallaşmış olarak kalaydı, onunla başa çıkmak kolay olabilirdi. Ama hukuk bürokrasisi, ima edildiği gibi başka güçlerle işbirliği halinde bulunuyorsa, o takdirde, bu işin düzeltilmesi zaman alır. Hem de çok zaman alır.. ve belki biraz da baş ağrıtır. Ancak demokratikleşme hedef alınıyorsa, bu yol ister istemez kat edilmek zorundadır.
Bu mülâhazaları ve benzer kanıları yaklaşık iki yıl önce bu sütunda ifade etmişiz… (Yargının Siyasallaşması, 22 May.05/Paz.)
Şimdi bazılarına bakarsanız, bir davanın yürüdüğü esnada yasa değiştirmek şık olmazmış. İyi de, o davaya mesnet teşkil eden yasa hükmünün hukuka ve toplumsal/siyasal gerçekliğe ters ve aykırı düştüğü belli ise ne olacak?
Belli hükümlerin yürürlükte olduğu bir hukuk düzeninde belli davaların sürekli akışacağı ortada değil mi?
Bu durumda davaların sonunu almak beklenebilir mi? Davaların sonu gelir mi? Mümkün mü bu?
Hukukun temel ilkeleri, yeni getirilen hükümler karşısında ne yapılacağını sarahaten bildirir, o da şudur: yeni hükümler her zaman konulabilir ve eski hükümlerle yeni hükümler arasında fark bulunur ise, bu durumda sanığın lehinde olan hüküm uygulanır. Artı, müktesep hakkın söz konusu olduğu yerde, o hakkı iktisap etmiş kişinin lehine olarak onun müktesebatına riayet edilir.
Eğer niyet hukuka uygun davranmak ise hukukun ilkeleri bellidir. Hukuka riayet edilmeyecekse, orada kimsenin yapabileceği fazla bir şey yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.