İngiltere Türkiye'nin yolunda
İngiltere'nin çiçeği burnunda Başbakanı David Cameron'ın Amerika ziyaretinden hemen sonra Türkiye'yi ziyaret etmesi büyük bir önem taşıyor. Bu ziyaret, Türkiye'nin hem bölgesel hem de küresel yükselişini Londra'nın yakından takip ettiğini gösteriyor. Birkaç hafta önce İngiliz Dışişleri Bakanı William Hague ülkesinin yeni dış politikasını tarif ederken, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu yükselen ekonomilerle işbirliğine gideceklerini söylemişti. Cameron'ın Ankara TOBB'da yaptığı konuşmada, Türkiye ile ticaret hacmini iki katına çıkarmayı planladıklarını söylemesi ve “Türkiye Avrupa'nın BRIC'idir” (BRIC: yeni küresel güçler olarak tanınan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin için kullanılıyor) sözleri, Hauge'ın tarif ettiği dış politikanın uygulanmaya konulmasıdır.
Cameron'ın bu sözleri, ekonomik krizin en fazla vurduğu ülkelerden biri olan İngiltere'nin, yeni dış politikasını ekonomi ağırlıklı olarak yürüteceği anlamına geliyor. David Cameron'ın Türkiye'den sonra 70'ten fazla İngiliz işadamıyla birlikte Hindistan'a gitmesi de bunu gösteriyor. İngiltere, 'hem ticaret hem ziyaret' temelli bu yeni dış politikasında, Türkiye'nin ortaya koyduğu başarılı politikayı takip ediyor. İki hafta önce Londra'da Ahmet Davutoğlu'yla düzenlediği basın toplantısında İngiliz Bakan Hauge'ın Davutoğlu'nu överek kendisinin tecrübelerinden yararlanmak istediğini söylemesi de bunun işareti.
Ortadoğu'dan Afrika'ya, Balkanlardan Rusya'ya kadar ekonomi temelli bir dış politika izleyen Türkiye, hem ihracatını arttırdı hem de ilişki kurduğu ülkelerden yatırım çekti. Türkiye'nin 'Komşularla Sıfır Sorun' politikasının temelinde de ekonomik öncelikler yer alıyor ve İran'a yaptırım uygulanmasına karşı çıkmasının en önemli nedenini de bu ülkeyle gerçekleştirilen ticari bağlar oluşturuyor.
Türkiye'ye siyasi saygınlık kazandıran 'diyalog' diplomasisi ekonomik anlamda da avantajlar sağladı ve İngiltere de bundan yararlanmak istiyor. Cameron'ın, başa geldikten sonra İsrail'le daha iyi ilişkiler kuracağına dair beklentilerin aksine, Ankara'da, İsrail'in Gazze Filosu'na yaptığı saldırıyı kınaması ve Gazze'yi 'Hapishane Kampı' olarak nitelemesi Londra'nın ciddi bir politika değişikliğine gittiğini gösteriyor. Cameron'ın bu açıklamasına cevap veren İsrail 'in Londra Büyükelçisi Ron Prosor, “Gazze'yi hapishaneye çeviren HAMAS'tır” sözleri, İsrail'in duyduğu rahatsızlığı gösterse de, İngiltere, ekonomik dar boğazdan geçerken, uluslararası topluma meydan okuyan İsrail'i koruma pahasına Ortadoğu'daki menfaatlerinden olmak istemiyor.
İsrail'e karşı şimdiye kadar ses çıkarmayan İngiltere'nin bu politika değişikliğinde Türkiye'nin de önemli katkısı var. Zira, İsrail'in uluslararası hukuku çiğnediğini bildikleri halde İngiltere ve Avrupa'nın diğer devletleri bu ülkeye ciddi bir tavır koymadı şu ana kadar. Ancak NATO üyesi ve AB'ye aday ülke konumunda bulunan Türkiye'nin İsrail'in aşırılıklarına karşı açık tavır koyması İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerini de cesaretlendirdi. Türkiye'nin İsrail'e karşı çıkışı olmasaydı, İngiltere ve Avrupa'nın diğer ülkelerinin Gazze'deki ablukasının sona erdirilmesine dair bu kadar açık çağrıda bulunması beklenemezdi.
Cameron'ın İsrail'i kınayan ifadeleri, bir hafta önce Washington ziyaretinde Obama ile yaptığı görüşmeden sonra sarf etmesi de dikkat çekiyor. Ortadoğu sorunu konusunda ABD'ye danışmadan bir iş yapmayan İngiltere'nin bu söylem değişikliği ABD'nin onayından geçtiği muhakkak. Bu da gösteriyor ki sadece Amerikan yönetimi değil, İngiltere de mevcut İsrail yönetiminden ve politikalarından rahatsız. Ki bu durum Türkiye'nin elini ve argümanlarını güçlendiriyor.
Türkiye'ye yönelik sarfettiği samimi ifadeler, Cameron'ın Türkiye ile iyi ilişkilerde bulunan eski başbakanlar Tony Blair ve Gordon Brown'ın da ötesine geçmek istediğini gösteriyor. Ancak Cameron, Blair'ın dış politikada yaptığı hataları tekrarlamak istemiyor. Bu yüzden Afganistan'daki İngiliz askerlerini geri getirmek istiyor ve İran'a yaptırım dışında herhangi bir askeri müdahalede bulunulmasını istemiyor. İngiltere eğer Türkiye'nin Ortadoğu'da ortaya koyduğu uluslararası hukuka uygun barış ve diyalog politikasında ilerlerse hem ekonomik anlamda avantajlar sağlar hem de İslam dünyasında en az Amerika kadar kötü olan imajını düzeltmiş olur. İngiltere'nin eskisi gibi üstünlük taslamayan politikası, dünyanın eskiden olduğu gibi güç-kuvvetle yönetilemeyeceğine de bir işaret. Cameron'ın NATO üyesi Türkiye'nin kampı korurken, Avrupa Birliği'ni kastederek, çadırda oturmasına izin verilmemesinin kabul edilemez olduğunu söylemesi de Türkiye'nin ne kadar ilerlemiş olduğunu gösteriyor. Türkiye'nin uygulamaya koyduğu 'Dünyada barış, Türkiye'de barış' politikasına İngiltere'nin de katılması bu açıdan çok önemli.