Davutoğlu ve “cahil cesareti”

Davutoğlu ve “cahil cesareti”

Geçtiğimiz hafta Perşembe günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Londra'daydı. Dışişleri Bakanlığı'yla ilgili olarak gece yarısına kadar süren Meclis'teki yasa değişikliğinin kabülunun ardından ayağının tozuyla Londra'ya gelen Davutoğlu, İngiliz meslektaşı William Hague ile saatler süren bir görüşme yaptı. Bu görüşmelerde başta İsrail'in Mavi Marmara saldırısı olmak üzere, Kıbrıs, Avrupa Birliği üyelik müzakereleri, İran ve Afganistan konuları ele alındı, ancak görüşmenin temelinde Türkiye ile ilgili olarak Batı'da seslendirilen “eksen kayması”nın yer aldığı iki bakanın cümlelerine yansıdı.

Türkiye'nin İsrail'in uluslararası hukuka aykırı politikalarına ve 9 Türk vatandaşını katletmesine yönelik yaptığı çıkışlar, Batı basınında “Türkiye Batı'dan ayrılıyor” şeklinde yorumlanmıştı. Bu yorumlar uzun süre Türk basınınında da tartışıldı. Davutoğlu, Londra'daki temasları sırasında, İsrail'in kışkırtmasıyla “Türkiye sırtını Batı'ya dönüyor” iddialarının mesnetsiz olduğunu meslektaşı Hague ve İngiliz dış politikasına katkı sağlayan akademisyenlere anlatmaya çalıştı. Ortak basın toplantısı sırasında İngiliz Bakan Hague, “Türkiye'nin hem Batı hem de Doğu için çok önemli bir ülke olduğunu” belirterek, Türkiye'nin aktif dış politikasına desteğini ortaya koydu.

Hague aynı zamanda Davutoğlu'nu, Türkiye'nin uluslararası toplumda saygınlık kazanmasını sağlayan aktif dış politikası nedeniyle de övdü ve kendisinden çok şey öğreneceğini söyledi. Aynı günün akşam saatlerinde İngiliz Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde de bir konferans veren Davutoğlu, burada da Türkiye'nin neden bölgesinde aktif bir dış politika uyguladığını anlatmaya çalıştı. Türkiye'nin bölgesel sorunlara çözüm bulmaya çalışarak Batı'nın yükünü hafiflettiği mesajını veren Davutoğlu, Türkiye'nin kültürel bağları nedeniyle bölgede çözüm üretmesi beklenen bir ülke olduğunu da ilginç bir örnekle anlattı.

Daha önce Afganistan'a yaptığı bir ziyaret sırasında Mezar-ı Şerif kentine gelen Davutoğlu karşılaştığı manzarayı şu şekilde anlattı: “Kentin valisi, Türkiye'den geldiğimiz için, bizi sıcak bir şekilde karşıladı. Bize, kentte hastane, okul eksikliğinden bahsetti ve bunların yapımı için yardım istedi. O bölge sanki Afganistan'ın değil de Türkiye'ninmiş gibi bizden bu yardımları istedi. Yanımda bulunan birisi bana, 'Vali, sanki siz Türkiye'nin Dışişleri Bakanı değil de Afgan Hükümeti'nin bakanıymışsınız gibi istekler sıraladı' dedi. Bu da gösteriyor ki, bölge ülkelerindeki halklar Türkiye'den çok şey bekliyor.”

Davutoğlu, konferansı sırasında eskiden NATO'nun en doğu sınırında yer alan Türkiye'nin bugün bölgedeki gelişmeler nedeniyle dünyanın merkezinde yer aldığını söylerken, konferansı yöneten İngiliz, “Demek ki, bugün İngiltere artık sınırda yer alıyor” demekten kendisini alamadı. Bu sözler, güç merkezinin Batı'dan Doğu'ya doğru kaydığının bir itirafı da sayılabilir. Kendisine güvenen ve kararlı bir tutum içerisinde soruları cevaplayan Davutoğlu, Batı basınında çıkan “Türkiye'yi kaybediyoruz” yorumlarına da şu cevabı verdi: “Türkiye'yi kaybediyoruz demek, Türkiye'ye hakarettir. Bu demek oluyor ki, şimdiye kadar Türkiye'yi kendilerinden biri olarak görmemişler. Bizler teba değiliz ki kaybedilelim. Bizim aktif dış politikamızdan rahatsız olan bazı yerler bunu dillendiriyor. Ama biz çevremizde sorun olmasını istemiyoruz. Çünkü çevremizde kriz çıktığında bunun faturasını biz ödüyoruz.”

Konferans sırasında salonda bulunan İsrail lobisi üyelerinden gelen soruları da açık ve net bir şekilde cevapladı Davutoğlu. Dinleyicilerden birinin Türkiye'nin İsrail'e karşı yaptığı çıkışları hatırlatarak, “Türkiye'de Yahudi karşıtlığı artıyor” sözlerine Davutoğlu, Türkiye'de Yahudi olduğu için hiç kimseye bir saldırıda bulunulmadığını, böyle birşeyin de Türkiye'nin kültüründe olmadığını, Yahudi ve Müslümanların eşit konumda olduğu şeklinde cevap verdi. Diplomatik bir üslupla Türkiye'nin bölgesinde nasıl bir düzen istediğini net bir şekilde açıklayan Davutoğlu, 'Türk” bir gazetecinin ilginç bir sorusunu cevaplandırdı. Türkiye'de yayın bir yapan bir haber kanalından bir isim Davutoğlu'na “Siz, Kudüs'te namaz kılacağız gibi bir fanteziyle Türkiye'yi uluslararası arenada zor durumda bırakmıyor musunuz?” diye sordu. Davutoğlu ise, “Ben bu sözü 22 bakanın katıldığı basına kapalı bir toplantıda sarfettim ve diplomasi kuralları gereği de şimdiye dek bu konuda bir şey söylemedim. Bunu ne doğruluyorum ne de reddediyorum. Çünkü öyle yaparsam toplantının gizliliği ortadan kalkmış olur. Ama şunu söylemek istiyorum. Bu bir fantezi değil bir vizyondur. Doğu Kudüs Filistin'e aittir. Birleşmiş Milletler hukukuna göre orası Filistin toprağıdır ve barış süreci çerçevesinde yapılan görüşmelerde de burasının Filistin'e teslim edilmesi şartı vardır. Doğu Kudüs Filistin'e verilecektir ve biz de hep beraber burada namaz kılacağız. Aynı şekilde Hıristiyanlar da, Yahudiler de ibadet edeceklerdir. Bu bir fantezi değil vizyondur.”

İsrail lobisi üyelerinin de bulunduğu konferans salonunda Davutoğlu'nu 'fantezi' üretmekle suçlayan 'Türk' gazeteci, bu soruyu ya bir yerlerden aldığı mesajla ya da bilgisizliğinden sordu. Zira, Kudüs'ün uluslararası sözleşmelerde işgal edilmiş Filistin toprağı olduğunu bilmeyen ve bu yüzden dünyanın kabul ettiği gerçeği “fantezi” olarak değerlendiren bir gazeteci, ya bu konuda yeterince bilgi sahibi değildir ve başkalarının kendisine söylediğiyle yetinmektedir ya da kötü niyetlidir. Batı'dan gelen yorum ve tepkileri papagan gibi tekrarlayan bazı Türk gazete ve gazetecileri, keşke Türkiye'nin Dışişleri Bakanı'na karşı göstermiş oldukları cahil cesaretini Batılı liderlere de gösterebilse. Yayın ilkeleri arasında “İsrail'in menfaatlerini korumak” maddesi bulunan bir ortağa sahip Türkiye'deki bir medya patronunun sahip olduğu gazeteden ve gazetecilerden böyle bir cesaret beklenemez herhalde...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi