İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımıza açık mektup -1-
Sayın Kadir Topbaş! İstanbul tarihinde iki Lâle Devri var. Birincisini, 1699-1730 yılları arasında, sadrazam, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa gerçekleştirdi. Sadrazam İstanbul’un birkaç semtini lâlelerle güzelleştirdi: Sadabat’ın, Kağıthane’nin ve padişah 3. Ahmet’in oturduğu sarayların dışında kalan semtler, lâle bahçelerine kıskanarak baktılar. Bir gün, Patrona Halil isimli çılgın bir hamam tellağı, başına topladığı serseriler güruhuyla, hem o güzelim lâle bahçelerinin yok edilmesine, hem de Sadrazam Paşanın boğdurulmasına sebep oldu.
İkinci Lâle Devrimiz sizinle başladı. İstanbul’u, bütün tarihi boyunca, büyük lâle alanlarıyla en çok siz süslediniz. Siz güzelleştirdiniz. Sizi bütün gönlümle alkışlıyorum. Ayrıca toplu taşımacılıkta ve raylı sistemde, İstanbul’a, sizden daha çok hizmet eden bir belediye başkanımız olmadı. Çalışmalarınızı takdirle takip ediyorum. Sağ olun. Fakat farkında mısınız İstanbul, en çok da sizin zamanınızda çirkinleşiyor. İnanıyorum ki bu çirkinleşmeye, toplu göçler sebebiyle sizin ve bütün ilçe belediye başkanlarımızın sınırsız hoşgörüsü sebep oluyor.
Sayın Başkan!
Ben bu senenin iki pazar gününde, Atatürk Havalimanından Taksim Meydanına, Havaş otobüslerine binerek ulaştım. Güzergâhımız, sahil yolumuzdu. Bir süre sonra, otobüsün gidiş yoluyla deniz kıyıları arasında çirkin, kaba, iğrenç manzaralara şahit oldum. Doğrusu çok utandım. Gördüm ki, Anadolumuzun çeşitli şehirlerinden, kasabalarından İstanbul’a gelen vatandaşlarımız, o sahil şeridinin yeşil alanlarına boylu-boyunca serilmişler. Bazı erkekler, pantolonlarının üst kısmını, atletlerini, gömleklerini çıkarıp atmışlar. Kıllı göğüsleri ve iri, yağlı, pörsümüş göbekleriyle mangal başlarına eğilmişler. Bu erkeklerin, genellikle başörtülü hanımları, 5-6 gazete sayfasını yemek örtüsü niyetiyle çimenlerin üzerine yaymışlar. Rengârenk tabaklarda pilavlar, biber dolmaları, börekler ve kadayıflar var. Etrafa kavun-karpuz kabukları, su şişeleri atılmış. İp atlayan kızlar, top koşturan erkekler, 3-4 yaşlarındaki çocuklarını ağaç diplerinde çişe tutan anneler dikkat çekti. Biliyorum, bunlar, Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerinden, hatta köylerinden İstanbul’a taşınan vatandaşlarımızdırlar! Biliyorum bunlar, İkinci Lâle Devrimizin yeni Patrona Halilleridirler. Yanlış âdetlerini İstanbul’da da yaşatmakta, yaymaktadırlar. Ama olur mu muhterem başkan?
Otobüste, önümde oturan yolculardan biri, sahil boyunca devam eden çirkinliği yanındaki arkadaşına göstererek dedi ki:
-Şu dehşet verici manzaraya bak! İstanbul, bu adamlarla mı Dünyanın Kültür Merkezlerinden biri olacak? Bizi utandıran, yüzümüzü kızartan şu çirkin tavırları, şu çok ilkel davranışları, İstanbul’dan silip süpürmedikçe Batı dünyası karşısında başımızı dik tutamayız. Bir insan olarak bu manzaradan utanıyorum.
Arkadaşı, onu teselli etmeye çalıştı:
-Sen yine şükret ki, bu kadınlar buralara çamaşır leğenleriyle, hamur tekneleriyle gelmemişler. Sen yine şükret ki bu adamlar İstanbul’a taşındıklarında eşeklerini köylerinde bırakmışlar. Yoksa şu çimenler, şu lâleler eşekler için hazırlanmış olurdu.
Yarın yine size yazacağım Sayın Başkan!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.