Pozitivizm Değil, Tabii Hukuk
Hukuk Pozitivizmi; yaldızlı bir ad altında bir aldatmacadan ibarettir. İnsanlığın derdine deva olmaz. Pozitivizm'e göre, temel norm, merkezi iktidara bir Anayasa çıkarma yetkisi veren normdur. Bu yetkiyi veren norm, “adil kanunlar” çıkarma yetkisini veriyor da adalete aykırı Anayasa ve dolayısıyla kanun çıkarma yetkisini vermiyorsa, esasen Hukuk Pozitivizmi daha ilk adımda “Tabii Hukuk'a var diyecek iken, dili varmadığı için”, Tabii Hukuk'un kaynama noktasına pozitivist bir perde yerleştirmiş demektir. Yok eğer “bu temel norm, nötr bir normdur, adaletin ne olduğunu belirlemez, sadece Anayasa çıkarma yetkisini verir, kurucu atalar da yok kanun / yap kanun! kavlince genel kuralları koyarlar, Pozitif Hukuk bu anayasal pozitif kurallara göre belirlenir, Anayasa'nın da “âdil” olması talimatını veren bir üst kural yoktur” diyorsa, o zaman da bu pozitivist anlayışa “normun maraz-ı zulme devâ eylemedi hiç / Ey Kelsen-i bîçare götür ez de suyun iç!” demek gerekir.
Anayasalar, “bizim de bir Anayasamız olsun!” diye yapılmamışlardır. Hukuk Devleti'nin şekli güvencesi olsun diye yapılmışlardır. Hukuk Devleti de Adalet Devleti demektir. Kelsen'in brundnorm'u, “el-adlu esas-ul- mülk” değilse, Anayasa yapmanın ne gereği var? Anayasalı zulm daha az mı acıtır? Şu halde “Grundnorm”, “bir Anayasa çıkarmana izin verdim ey benim bağrımda nüveleşen merkezi güç!” şeklindeki bir “toplum emri” değildir, “ey kamu gücü! âdil olmazsan meşru olmazsın!” mormudur, “el-Adl-u esas-ul- mülk”dür.
Bu brundnorm'un kaynağı da Yaratıcıdır, Rabb'dir. çünkü o âlemlerin Rahman, Rahim, Vedûd, Güzel isimlerin sahibi olan Rabbi'dir. Vesvâs-ul- Hannâs'dan, Rabb-un-Nãs'a sığınırız.
Lâiklik, “Adalet” değerini, dolayısıyla “Adalet Devleti”ni ilga etmeye kaadir bir “Grundnorm” değil, tam aksine ve doğru anlaşılmak şartıyla, o da Adalet Devleti'nin güvencelerindendir. Adalet Devleti'ni din perdesi altında bertaraf etmek isteyen dinî görünümlü zulüm tepkilerine karşı adalet devletini korur. Adalet Devleti'nin özü olan Adalet ülküsüne karşı kullanılmamaması için de bazı Anayasa metinlerinden “lâiklik” terimine değil, bu şekli güvencenin doğru özüne yer verilir, Alman Anayasası'nda olduğu gibi.
Laikliği Sevgi ve Adalet ağacının gövdesine vurulması gereken bir balta olarak dayatmaya çalışmak, bilerek veya bilmeyerek, o ülkeye en büyük kötülüğü yapmak demektir. Baltayı Adalet ağacına sallayan zülüflü baltacıların sarıklı cüppeli veya fraklı olmaları önemli değildir. önemli olan, baltanın, sevgi ve adalet ağacına karşı kullanılmak üzere zulmün eline geçmemesidir. Yazık ki bazı gaafiller “balta kimdeyse, Süleyman odur” sanırlar. Oysa Yüce Sevgili Resûl-i Ekrem'den (S.A.) sonra Şecere-i Tayyibe'ye düşman olan nice teberdâr-i ebter, zahirde ardarda -sonuncusu hariç- bütün Ehl-i Beyt imamlarını ve onların nice dostlarını şehid ettiler. Bugün de bazı müslümanlar, Kevser'i ve Ehl-i Kevser'i değil, teberdâr-i ebteri Süleyman sanmayı sürdürürler. Bunların bu tutumundan İslâm hakkında tamamen yanlış bir yargıya varmış olan Batı Hristiyan demokratları da “harda müselman görürem, gorhuram!” diyerek, İslâm'ı, Batı kültürüyle bağdaşmasına imkân olmayan korkunç, zararlı, “patolojik” bir “olgu” olarak görürler. çok yazık! Kendilerini en yüce mutluluktan yoksun kılmaktadırlar. “Alemlere Rahmet” olarak gönderileni tanımayıp O'ndan yüz çevirmek bedbahtlık değil midir? Biz İsa Mesih'i Bush'a bakarak mı tanımaya çalışıyoruz ki, onlar da Son Peygamber'i (S.A.) teberdâr-i ebtere bakarak tanımaya çalışırlar?
Yüce Sevglli'yi ve Ehl-i Beyti'ni sevenler, çifte standard ahlâksızlığından kendilerini korurlar. “Adalet'e susayanlardan” olurlar. Hazret-i Mesih dilinden, “Adalet'e susayanlara ne mutlu!” denmiştir. Bunlar Sevgi ehlidir. Sevgi ehli olmayanların adaletden haberleri yoktur ki susasınlar! Adalete susayanları da “en tehlikeli gericiler” sanmayı veya öyle sanmış gibi görünmeyi sürdürürler.
Ey Azizan, Sevgili'nin özlemini çekenler mutludurlar. Mutsuzluk; Sevgili'yi tanımamak, özlemini çekmemektir. Hukukçular mesleklerinde mutlu olmak istiyorlarsa “adalete susayanlar”dan olmalıdırlar, Yüce Sevgili sevilmedikçe bu meslek çekilmez olur, Kelsen Pozitivizmi değil, Makyavelli üç kağıtçılığı da can boğaza gelince hiçbir işe yaramaz, başucuna âl-i Mustafası'nın geldiğini görenlere ne mutlu! Şeb-i Arûs, vaadesi gelene mübarek olsun erenler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.