Laiklik ilkesi hangi anda devreye girer?
Bizde Lâiklik ilkesinin kötü ve yanlış uygulandığını Batılılar görebiliyorlar. Ne var ki bazı vatandaşlarımız lâiklik ilkesinin yanlış yorumunda direniyorlar ve bu yanlış yorumu herkese dayatmak istiyorlar.
Laiklik ilkesi; Müsbet İlim Kanunları alanında derhal devreye giren, girmesi gereken bir ilke değildir. Böyle anlaşılırsa; devreye girdiği anda bir “önyargı”ya dönüşmüş olur. “Laiklik ilkesi; Allah inancının doğmasını engeller” anlamındaki bir iddia; tamamen mantıksız, tamamen saçmadır. çünkü Mutlak Varlık aklen inkâr edilemez. Böyle olunca da, Laiklik ilkesi daha başlangıçta akıldışı bir dayatma konumuna getirilmiş olur.
Laiklik ilkesi; Ahlâk ve Hukuk Felsefesi alanında da derhal devreye giren, Allah'ın Sevgi Rabbi olduğunu derhal inkâr eden, bu Sevgi'den “insanlık değeri”nin ve “Eşitlik ilkesi”nin, Adalet değerinin doğduğunu söyleyenleri derhal gericilik ve akılsızlıkla itham eden bir ilke de değildir. Böyle yorumlanırsa, Lâiklik ilkesi; Sevgi'ye, insanlık değerine, eşitlik ilkesine, “adalet”e dayanan bir ilke olmaktan çıkar, bir zulüm ve faşizm ilkesi halini alır.
Laiklik ilkesi; “Adalet”den önce sahneye giren, “Adalet”in anası olan Sevgi'den önce sahneye giren ve Sevgi'nin ürünlerini “Kamusal alan” sahnesi dışına sürüp çıkaran zorbalık ilkesi değildir.
Şu halde Laiklik ilkesi; Adalet'den sonra sahneye ve devreye girer. Amacı da Adalet düzeninin, Hukuk Devleti'nin şeklî güvencesi olmaktır. ödevi; insanlık onurunda eşitlik ilkesini kamusal alan sahnesinden sürüp çıkarmak değil, tam aksine, bu ilkeyi korumaktır.
Laiklik ilkesini; Sevgi'nin nur topu gibi adaleti dünyaya getirdikten sonra “adaleti korumak” olarak değil de “adaletin gerçekleşmesini boş ve bâtıl sözlerle engellemek” olarak anlayanlar, zulmün çığırtkanlığını yaptıklarının farkında değil midirler?
Laiklik ilkesi, Sevgi'nin Adaleti'ni ve anası Sevgi'yi beşiğinde ve yatağında boğmayı hedef alan bir efsanevî canavar değildir, böyle anlaşılmamalıdır. Anlamı; “din, adalet karşısında eşitsizlik ve zulmün kaynağı olamaz” şeklinde özetlenebilir. Esasen “Allah katında Din”in temel adı olan İslâm, Doğru Hukuk ve Ahlâk Felsefesi'ni, Evrensel Ahlâk ve Tabiî Hukuk'u ifade etmektedir. Şu halde buradaki “din”, Tabiî Hukuk'a, Sevgi'ye, Adalet'e “karşıt din” anlamındadır. Laiklik ilkesi; sahte dine karşı Hukuk Devleti'ni koruma tedbiridir. Yoksa Hukuk (Adalet) Devleti'nin bütün temel değer ilkelerinin kaynağı ilâhî sevgidir. Laiklik ilkesi; sahte dine karşı tedbir alacak yerde Tabiî Hukuk'a karşı tedbir almakta ise, o toplum büyük bir gaflet ve yanılgı içindedir. Pazara sahte ilaç sürenlere kızarak ilaç kullanılmasının yasaklanması gerektiği savunulabilir mi?
Gazi Mustafa Kemal Paşa; Millî Mücadele sırasında ve hemen sonrasında bütün bu söylediklerimi söylemişti. Balıkesir Hitabesi'ne bakılabilir. Daha sonraları bu alanda susması acaba düşüncesinin değiştiği anlamına mı geliyordu? Vefatından önce, 25 Ekim 1938'de, Millî Mücadele sırasındaki ve daha sonraki inancına dönmüş mü idi? Hind müslümanlarına 1938 Ramazan başlangıcında gönderdiği “mesaj”, daha büyük bir şevkle döndüğünü gösteriyor. Ne var ki bunu söylediğinizde “yalancı ve gerici” olursunuz. Her ne hal ise; Atatürk'ün lâiklik anlayışı da “Militan demokrasi”nin lâiklik anlayışı değildir. Bu alanda da maalesef kalpazanlık (Kalbzenlik) yürürlüktedir. Bu lâiklik anlayışına “yol verilerek”, Adalet'in koruyucusu olan laiklik anlayışına dönmemiz gerekiyor. Yoksa bu hiçbir ülkede olmayan laiklik anlayışıyla bir yere varılamaz. Anayasa'nın 68. maddesinin 4. fıkrasına aykırı eylemlerinden dolayı bir partinin kapatılması için, bu eylemlerin “suç” olmasının gerekli olduğu apaçıktır. Maalesef ülkemizde Hukuk o hale geldi ki, artık “suç olması gerekmez, lâikliğe aykırı eylemler olması yetişir” deniyor. “Kanun diyerek kanunu tepelemenin” bundan daha vahim örneği olabilir mi? Buna karşı da ülke hukukçuları “Hukuk'a saygı tavsiye ediyor ve sesini çıkarmaya cür'et edenlerin icabına bakılacağı söyleniyor.
Hukuk Devleti'nin temel ilkelerinden, güvencelerinden birisi de “kanunsuz suç olmaz” ilkesidir. Hukukçular, “pekalâ da olur, hem de nasıl!” derken, Sayın Başbakan'ın “dersimize iyi çalışıyoruz” demesi nasıl bir iyimserliktir? İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş boyunca böyle Hukukçular'dan çok çekmiş olan Batı ülkeleri kamuoyu, “siz daha alfabeyi bilmiyorsunuz, bu nice dersine iyi çalışmaktır?” demez mi?
Bu “cennet vatan”a yazık oluyor ey Azîzan! Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.