Dini siyasete âlet etmek
Temel ve evrensel ahlâk ve Hukuk ilkelerinin koyucusunun, belirleyicisinin Rabb olduğunu söylemek; düşünce açıklama hürriyeti kapsamına girer ve bu yüzden kimse kınanamaz ve koğuşturulamaz. (Anayasa, m. 25/2, son cümle). Bu açıklama aynı zamanda Anayasa, m. 24/2'nin de koruması altındadır.
Yanlış bir dinî görüşü bu temel ve evrensel ahlâk ilkelerine karşı çıkarmak da “dinî” bir görüştür, eleştirilir, ne var ki düşünce açıklama hürriyetinin kapsamında kaldıkça cezalandırılamaz. Başkalarının insan haklarını yok saymak için bir kışkırtma ise, gereken tedbirler alınır.
İyi'nin, Güzel'in, Doğru'nun sadece Alemlerin Rabbinden kaynaklanabileceğini söylemek bilim dışı ve çağdışı bir görüş olarak nitelenip de söyleyenin dokuz köyden kovulmasıyla sonuçlanabilirse, o toplumda ahlâkın temeli sarsılmış olur. Bundan da artık hayır beklenmez. İlhan Arsel gibiler meydanı boş bularak insanlığın en yüce önderine dil uzatırlar. İnananların dünya çapında bir zillet ve gaflete düşmesi de bugün olduğu gibi, Yeryüzü'nde şerrin hâkim olması sonucunu doğurur.
İlhan Arsel ve hempâları; Şerrin Arz üzerindeki geçici hakimiyetinden cesaret alarak Resûl-i Ekrem (S.A.) sevgisini bu ülkeden kazımaya çalışabilirler. Bilsinler ki boşa gayrettir ve kendilerine yazık etmektedirler.
Milletimiz bilinçlenirse; bilinçsizlikten yararlanılarak sahnelenen sahtekârlıklar da artık başarılı olamayacaktır. Mehmetcik; Mehmetcik'tir, meselâ Hiramcık olamayacaktır.
Bugün; Türk hükümeti, şer ittifakının tertipleriyle, bunaltılmış ve şu seçim karşısına getirilmiştir: Ya şer ittifakının İran'a saldırısında bu ittifaka kayıtsız şartsız boyun eğmek, ya da alaşağı edilmek! Boyun eğme yolunu seçerse, şerrin gözünde tekrar itibar kazanacaktır. Seçmezse alaşağı edilecektir. Alıştığımız oyun tekrar sahneye konmuştur: AKP, Bop tarafdarı, ve dış destekle iktıdara gelen bir parti olduğu gerekçesiyle “milliyetçiler” tarafından alaşağı edilmiş gösterilecektir, ardından da “milliyetçi yeni iktıdar”, “ABD ile stratejik ortaklığını tazeleyecek” ve boyun eğmeyi “millî menfaatlerimizin gereği” olarak maskeleyecektir.
Oysa daha geçen yıl erken seçim sonucunda bu oyunun amacına ulaşacağını ümîd eden şer ittifakı; Millet'in artık gözünün açılmak üzere olduğunu anlayınca; “Türkiye artık güvenilir müttefik ve AB adayı olma liyakatini yitirmiştir, ancak İran gibi ülkelerle işbirliği yapabilir” gibi yazılar yayımlayarak seçim sonucundan hiç de memnun olmadıklarını gösterdi. Ardından da safha safha bugünkü halimize getirildik. “ABD ile stratejik ortaklığımızı geliştirme” programını seçimlerden önce ilân eden seçkin milliyetçilerimiz de “AKP dışa bağımlı bir partidir” ithamını tekrarlamaktan hiçbir zaman geri kalmadılar. Oysa kendisine dayatılan derekede dışa bağımlı bir iktıdar olsaydı, erken seçimden bir yıl sonra bugünkü duruma düşürülmezdi. Bu kadar basit bir gerçeği görememek için “aşırı sâf” olmak gerekmez, “münafık ve müraî” veya geri zekâlı olmak da yeterlidir.
Şerr'in gözünde “dini siyasete âlet etmek” demek, evrensel ahlâk ve Hukuk ilkelerini riyasız ve çifte standardsız savunmak demektir. Hakk'ın gözünde ise, “saptırılmış görüş ve uygulamaları, din adı altında, evrensel ahlâk ve Hukuk ilkelerine karşı savunmak” demektir. Pozitif Hukuk alanında kim güçlü ise, onun borusu ötmektedir. Bu böyle devam etmeyecektir.
Bugün “küreselleşme” adı altında bütün milletlere dayatılmak istenen “davarlaşma” da Tabiî Hukuk ve Evrensel Ahlâk düşmanlarının Armagedon sapıklığından ileri gelmektedir. Armagedon tutaraklı hınzır deliler ile “stratejik ortaklık” geliştirme gayretlerinin sonucu husran olur.
Avrupa hristiyan demokratları ve “müslüman demokratlar” arasında Tabiî Hukuk ittifakı için 2001 yılında atılmak istenen “charta oecumenica” köprüsü de 11 Eylül sonrasında yine şer ittifakının ustalıklı tertipleriyle “berhava” edilmiştir. AB; İran konusunda şer ittifakına boyun eğmek üzeredir. “İslâm'ı en iyi yaşayan tek demokratik ve lâik ülke halkı” da “ekümenik” kelimesini duyduğu anda “çılgın”a dönecek şekilde şartlandırılmıştır.
önce İslâm ülkeleri ve ardından bütün dünya halkı; Dünya Tarihi'nin en korkunç musibetinin yaşanması tehlikesine mâruzdur. Şer ittifakının çılgınlığı zıvanadan çıkmak üzeredir. Bu saldırı; şer ittifakı için sonuçta bir “intihar saldırısı” olacaktır. Ne var ki bunu anlayamayacak kadar gözleri dönmüştür. Hitler gibi; bir “nihaî çözüm” saplantısının güdümüne girmişlerdir. “Sevgi ehli” ittifak edebilirse, hazırlanan korkunç musibet, sadece evrensel bir kâbus olarak kalır. Ey Azizan, İlhan Arsel; İslam'ın kötülüğünü sergilemenin “insanlık görevi” olduğunu söylese de, gerçek bunun tam karşıtıdır. Bizi bu kâbusdan kurtaracak olan, önce Şer İttifakı'nın tertiplediği şartlanmalardan kurtulup gerçekleri görebilir duruma gelmemiz olacaktır. Neronlar'ın yeri dünya siyasetinin kaptan köşkü değil, bir Akıl Sağlığı Kliniği'nin şefkat kucağıdır. Allah hepimize sevgi ve idrâk versin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.