Sen hangi günahın kefaretisin ki Can
Can Dündar, dinsel bir jargondan daha fazla etkileneceğimizi düşündüğünden bize o ağlak sesiyle “günahtır” diyerek ikazda bulunmuş. Babaları yüzünden çocuklarını vuruyormuşuz burada.
Sebep mi?
Bazı üst düzey generallerin Yahudi damatları ile Genelkurmay Başkanı'nın oğlunun bir PKK soruşturması kapsamında tutuklu yargılanmış biriyle olan, bazı askeri tayin taleplerinin takip edilmesine kadar vardırılmış yakın dostluğu ve dünyanın her ülkesinde tutuculuk ve abartılı disiplinin en üstün meziyet sayıldığı askerlik mesleğine ve yerleşik, eril, ataerkil esasların biçimlendirdiği yine evrensel bir karakteristik arz eden asker aile yapısı gerçeğine bütünüyle yabancılaşmış ilişkileri; üstelik pek çoğu adli vaka durumuna gelmiş ibret verici olayları ve gelişmeleri haber konusu yapmamız yüzünden.
Eğer bunlar haber değeri taşımıyorsa, o halde adliyelerde sabah akşam adi bir boynuzlama vakası yakalamaları uğruna zabıt katibinden mübaşirine kadar yüzgöz olmaları için teşvik ettiğiniz iri gazetelerinizin yüzü mahkeme duvarına dönmüş, içi geçmiş karpuz suratlı muhabir/muhabirlerinizi ne diye istihdam ediyorsunuz. Can Efendi sen bu dersleri hazır karpuz mevsimi geçmeden git onlara ver.
Senin çalıştığın kanallar Hülya Avşar'ın daha ilköğretim çağındaki minicik kızını bile, annesinin onca öfkesine rağmen “sevgilisi var mı?” şeklindeki kusmuk tadında sorulara muhatap kılarak, televole yozluklarına meze yapmaya kalktıklarında, seni bir kez olsun “annelerinin popülaritesi yüzünden çocukları vuruyorlar” diye yazarken görmedik.
Generallerin Yahudi damatları meselesine gelince… Şu an hala uygulamada mı bilmiyorum; ama düne kadar Türk uyruğu dışında bir kadınla evlenme TSK'da kesin ihraç sebebiydi. Üstelik askeri okuldan çıktıktan sonra tazminat ödemeden ordudan ayrılmak isteyen bazı genç teğmenler, muvazalı yabancı kadın evlilikleri bile yaparlardı. (Bu yolla ordudan ayrılmış biri çocukluk arkadaşım olduğu için biliyorum)
Yabancı gelini bir güvenlik problemi olarak gören bir ordunun en tepelere tırmanmış bazı personelinin Yahudi damatları neden bir güvenlik meselesi olmasın. Hele bunun haber konusu edilmesi ancak Can Efendi gibi tiplerin o yapmacık, steril, bir dünya görüşü bile denemeyecek çapsızlıktaki bakış açılarından “anti semitist ve ırkçı” durabilir.
Medyadaki günahlar ve ödenmemiş kefaretleri meselesine girmişken… Can Efendi hatırlar mısın?
Salih Mirzabeyoğlu'nun 2000'li yılların başında bir mahkemeye getiriliş görüntüsü vardı. Zorla saçı ve sakalı kesilmiş, yüzü gözü kahpe dipçik darbeleriyle yara bere içinde bırakılmış bir görüntüydü. Haber kanalları gün boyunca o görüntüleri geçiyordu. Bazıları da bu görüntülerin millet vicdanında bırakacağı ızdırabı önlemek hesabıyla Mirzabeyoğlu'nun sevenleri tarafından Mahir Çayan gecesi düzenlendiğini hatırlatarak, akıllarınca “O bir İslamcı ama bildiğiniz gibi değil” demeye getiriyorlardı.
O dönem Uzanlar'ın patronajındaki Star gazetesi ertesi gün manşetine devletin elindeki bu adamın tanınmaz hale gelmiş kafa fotoğrafını koydu. Şerefsizliği kınamak için değil, alay etmek ve şerefsizlere ‘elinize sağlık' demek için.
Gazete manşetinde Mirzabeyoğlu'nun açılmış kaşına bir ok çıkartıp “hücrede ranzaya çarptı”, patlamış dudağına bir ok çıkartıp “yemek yerken dudağını ısırdı”, mosmor olmuş şakağına ok çıkartıp “banyoda ayağı kaydı musluğa çarptı” diye yazdı. Fatih Çekirge o dönem o gazetenin başındaydı. Şimdi seninle aynı şemsiyenin altında. Peki sen bu korkunç günah karşısında ne yaptın?
Şu sıralar ne şiş yansın ne kebap kavlin gereği sırtı pek tuzu kuru kazık kadar eşcinselleri “çocuk” diye fütursuzca savunmayı maharet sayarken, lütufkar bir üslupla “Abdullah Gül'ün çocuklarına yapılan ayrımcılığı da protesto etmiştim” diyerek ucuz şövalyelik dileneceğine, tutarlılık sergileyeceğin daha esaslı ve erkekçe terekeler bırakamadığın ve de bırakamayacağın için dön biraz da kendine ağla.
Artık sonsuza dek kaybetmiş bir kumarbazın, atından düşmüş yenik ve sabık bir fatihin, yedi iklim dört cihanda aranan, başına ödül konmuş bir belalının elinden tutmak senin hiç harcın olmadı. Bunu ikimiz de biliyoruz.
Maharet bildiğin, birbirine hasım telakki edilmiş majestelerinin ve paşalarının şımarık çocuklarının başını okşamak, parkta dulkarı çocuğu severek anasına kur yapan kavat ayakkabılı sahte bitirim kurnazlığından başka bir şey değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.