Dünya tutkusunu işaretleyen vehn hadisi
Hz. Muhammed’in (s.a.v) kıyametin alâmetleri hakkında söylediği sözler iki kısma ayrılır; büyük alâmetler ve küçük alâmetler diye. Büyük alâmetlerin ne zaman vuku bulacağını bilmiyoruz, ancak küçük alâmetlerin zuhûr etmiş olduğunu ve zaman zaman da tekerrür edip durmakta olduğunu biliyoruz.
Efendimiz’in, kıyametin küçük alâmetleri bağlamında söyledikleri, sadece ileride olacaklar hakkında bilgi vermeyi hedeflemez, aksine ümmetini içine düşeceği tehlikeler hususunda uyarmayı ve yapılması gerekenler hakkında irşad etmeyi amaçlar. Hadis literatüründe “Kitab’ul Fiten” başlığıyla meşhur olan bölümler, bu tarz hadislere yer vermektedir. Bu meyanda rivâyet edilen aşağıdaki hadis gâyet dikkati câlibtir.
Hz. Peygamber (s.a.v) gelecekte kendisine inananların içine düşeceği muhataralı bir durumdan haber verir. Hz. Sevban (ra. anh) anlatıyor:
Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Diğer milletler, tıpkı sofraya yemek için üşüşen insanlar gibi sizin üzerinize üşüşecekler.” Bunun üzerine sahabiler şaşkınlıkla sorarlar:
“Ya Rasûlullah, o gün sayımız çok mu az olacak?” Efendimiz (s.a.v): “Hayır” der. “Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz -çokluğunuz- bir akıntıya taşınan çer-çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize de “vehn” verecek.”
Bunun üzerine sahabilerden biri sorar: “Vehn nedir ya Rasûlullah?..”
O da buyurdu ki: “Dünya sevgisi ve ölümü sevmemek, ondan nefret etmek.” (Süneni Ebû Davut: 4/111, hn. 4297; Müsnedi Ahmed: 5/278, hn. 22450)
Bu hadis dünya Müslümanlarının tarihte zaman zaman yaşadıkları medeniyet krizlerine ışık tuttuğu gibi, bugünkü siyasi ve sosyal durumuna da izah getirmektedir. Devletler muvazenesinde Müslüman ülkelerin yerine bakmak bile içine düşülen acziyeti göstermeye yeter.
Tarihte, bilimde, mimaride, sanatta, ticarî ve askerî alanlarda öncü rol oynamış Müslüman ümmetin bu öncülüğü nasıl yitirdiğini de farklı bir cihetle izah etmektedir. Çok özgün bir medeniyet tecrübesi olan Müslümanların yitirmiş oldukları öncü rollerini tekrar yakalayabilmeleri için tasavvur dünyalarını yeniden hangi istikamette inşa etmeleri gerektiğini göstermesi bakımından da önemlidir.
Yukarıdaki hadiste vurgu yapılan “vehn”, yani dünya sevgisi ve ona bağlanmak, Batı’daki kalkınma modelinin temel dinamiğidir, bunu inkâr ediyor değiliz. Seküler bir medeniyetin güç devşirdiği “vehn” olgusu, kendi içinde mantıksal olarak tutarlı bir sisteme sahip olabilir; fakat paradigması kökten farklı olan İslâmî sistem için yenilginin başlangıç noktasını teşkil eder. Zira her şeyin metalaştığı ve ekonomik aklın siyaseti ve değerleri belirlediği bu sistem, her şeyi değerlerin belirlediği İslâmî sistemle örtüşmez.
Bugün, çağdaş Müslüman ülkeler genel anlamda “gelişmekte olan ülkeler” (developing countries) kategorisinde zirkedilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler kategorisi ise “geri kalmış ülkeler” kategorisinin yumuşatılmış halidir. Bu da ihtişamlı bir medeniyet geçmişi olan dünya Müslümanları ve onları temsil eden ülkeler için arzulanan bir durum değildir.
Bu Müslüman ülkeler arasında ekonomik anlamda hızlı kalkınan ülkeler de var. Türkiye, bunun en somut örneklerinden bir tanesini teşkil eder. Ancak Türkiye’nin ekonomik kalkınma hamlesi, İslâmî referansları temel almaz. Kendine has bir üretim ve tüketim sistemine sahip liberal kapitalizmin kulvarında koşmaktadır.
Türkiye’nin dindar işadamları ise zaman zaman bir senteze gitmekle beraber daha çok liberal, ekonomik sistemin kurallarına tabi olmaktadır. Dindar işadamları zenginleşmesine zengileşmektedir. Ancak bu zenginleşme, İslâm’ı pek referans almamakta ve liberal ekonominin parametrelerine göre hareket etmektedir.
Paradigma dışı zenginleşmenin doğal sonucu da vehn hadisinin işaret ettiği dünya tutkusu olmaktadır. Bu da sekülerleşmeyi, sekülerleştikçe de değerlerden kopuşu ve ötekileşmeyi getirmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.