Her derde deva olmasa da...
Anayasa değişikliklerinin her derde deva olmadığı ve zaten olamayacağı malum. Bir siyasi parti liderinin deyişiyle fındık, kayısı, üzüm, buğday... hususunda çözümler getirmiyor, sözkonusu değişiklikler.
Ancak değişikliklerin gerçekleşmemesi durumunda da, bu saydıklarımız ve daha sayamadığımız bir sürü şey hususunda çözüm gelmiş olmayacak ki...
Olmasını ümit ettiğimiz şey; irademizi kullanmamız hususuna getirilmiş olan kayıtların biraz olsun azalması ve belki bundan sonra atılacak başka adımlar için biraz nefeslenebilmek...
Ensemizde boza pişirmek için her an hazır ve nazır olan statükocuların cenderesinden kısmen azat olabilmek yani...
Bu aslında biraz fantazi tarafları olan bir durum. Kendisini ilerici ve çağdaş zannedip, özgürlük ve demokrasi hususunda mangalda kül bırakmayanlara göre, Milletimiz açısından var olan bile fazla iken, daha fazlasına doğru yelken açılması, tehlikeli...
Bulundukları konumlarda artık kolaylıkla zart-zurt edemeyecek olmalarından korkuyorlar ve korkmakta da haklılar.
Referanduma yönelik faaliyetlerde en çok dikkat çeken husus, aklı başında gözüken insanların bile kolaylıkla mantık hatalarına düşmeleri.
'Hayır' denilmesi için uğraşanlardan; anlı şanlı titrler taşıyan, vaktiye önemli konumlar işgal etmiş ya da halen etmekte olan zevatın durumu, içler acısı.
Ait oldukları kesimin egemenliğinin sarsılmaması gerektiğine o kadar inanmışlar ki, okuyan ya da dinleyenleri bıyık altından güldüren hatalar yapmaktan çekinmiyorlar.
Maksat, arzu ettikleri netice hasıl olsun, gerisi önemli değil.
Problem şu ki, kendilerine ihtiyaç hissedildiği zaman çok işe yarayabilecek bu insanlar, anlamsız bir telaş için kendilerini heba ediyorlar...
Değişiklikler referandumda kabul edilir ve Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısı 17'ye çıkarsa mahkemenin bağımsızlığı tehlikeye girermiş...
Tehlikeye girecek olanın ne olduğunu hepimiz biliyoruz aslında. Özellikle yakın tarihlerde kendisi ile ilgili sınırları altüst ederek izahı mümkün olmayan kararlara imza atan mahkeme, bundan böyle kararlarını alırken bir kere daha düşünmek zorunda kalacak ve bu da, mahkemeden istedikleri gibi kararlar çıkmasına alışmış çevreler açısından ciddi bir problem teşkil edecek.
Milletin seçilmiş temsilcilerinin aldığı kararları yok saydırma ihtiyacı hissettiklerinde, epeyce zorlanacaklar yani...
AYM'nin bağımsızlığı sloganları atmak bir yerde güzel bir şey belki ama bu mahkemenin varlığının temeli olan Anayasadan bile bağımsız olmaya kalkıştığı hepimizin malumu.
Tarafsızlık hususuna değinmeye zaten gerek yok, çünkü yargının olmazsa olmazlarından birisi olması gereken tarafsızlığı, zikreden bile kalmadı nerdeyse...
HSYK'da yapılması gereken esas değişiklik, adalet bakanı ve müsteşarının bu kuruldan tamamen çıkarılması yönünde olması gerekirken; bu durumun aynen korunup, kurulun üye sayısının 7'den 22'ye çıkarılması da, eninde sonunda benzer bir neticeye, yani yargı bağımsızlığının tehlikeye girmesine sebep olurmuş...
Bakan ve müsteşar dışında 5 kişiden oluşan bu kurulun şu ana kadar yürüttüğü faaliyetlerin savunulabilecek bir tarafının olup olmadığı, 'hayır' peşinde koşan zevatın umurunda bile değil. Onlar mevcut halin, mümkünse bakan ve müsteşar gölgesi olmadan devamından yana. O zaman arzu ettikleri her türlü şeyin çok rahatlıkla yapılabileceğini ve yüksek yargıya özel TSE standardının hükümran olması halinin devam edeceğini hayal ediyorlar.
Milletimizi kaale bile almayanlara 'hayır' demenin yolu, 12 Eylül'de 'evet' demekten geçiyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.