Bu şarlatanlık bir brokoli meselesi değil
Her seferinde yeniden başa dönülen umut kırıcı bir kısırdöngü görünümündeki hayat, eski zaman rintleri için Aşkın Birliğin tarlası idi.
“Altından ırmaklar akan cennet” ve “yedi kat yerin altından ateş ve irin kusan cehennem” bu tarla üzerinde, Adem’den bu yana her gün yeniden inşa olunurdu.
Her sabah Doğu'dan doğmanın, her akşam Batı'dan batmanın değiştirilemez hükmü içinde akmaktan yüksünmemek, devrimci dervişlik ve hazcı çilekeşçiliğin bu topraklardaki özetiydi.
Ta ki Dr. Mehmet Öz gibiler zuhur edene dek. Teşhirciliğin sınır tanımaz hafifliğini en tabanda olan Amerikan toplumunda sınayıp, ardından en tavandaki Türk toplumuna lanse etmeyi başardılar.
***
Amerika’da brokoli fiyatları taban yapmış. Artık bu otlar ineklerin önüne atılıyormuş. Dr. Mehmet Öz’ün kansere yakalanması üzerine bir büyük efsane daha çökmüş.
Aslına bakarsanız Amerika’da bu nevi efsaneler hiç bitmez; biri çöker, diğeri yükselir. Bakın az bir zaman sonra “Dr. Öz’ün kanserle yaşam savaşı” gibi programlar önce Amerikan medyasında, ardından da bizde piyasaya çıkacaktır.
Çünkü bu adamlarda teşhircilik sınırsız oldukça, kapitalizm, bitmez tükenmez piyasa iştihasıyla bunları yeniden üreterek pazarlamaya devam eder.
Bunların kendilerini ve ardından sahip oldukları her şeyi bir sermaye rahatlığında pazara sundukları herkesin malumudur.
Burada asıl dikkat çekilmesi gereken şey, Dr. Öz’ün görsel kanıtlar bakımından fazlasıyla belirgin boyun damarlarına kadar Türkiye’den farklılaşmayı nasıl başardığı meselesidir. Onun Türkiye gibi bir yerde bu kadar ilgi uyandırması, sırada bekleyen namzetlerinin çokluğundandır. O bakımdan adamın aleyhine bir laf söylendiğinde yıllardır koro halinde tepki geliyor.
Bu adamı Türkiye’nin vedarı iftiharı olarak sunanlar, geride kalanların nasıl olur da onun kadar bozuk Türkçe konuşamadığına dövünmesi gerektiğini alttan alta propaganda ediyorlar.
Öz’ün Amerika’da topluma neyi empoze ettiği gayet açık. Fakat Türkiye’de bu şahsa yönelik en küçük bir eleştirinin faşizm suçlamasıyla karşılık bulması, meselenin sadece bir brokoli meselesi olmadığını gayet açık ortaya koyuyor.
Amerika yıllardır “Çinli ve Hintli sağlık yaşam gurularının” posasını çıkardı. Şimdi sırada “Türk guruları” var.
Zaten Amerika’da bütün bunları yalayıp yutan müthiş bir tüketim toplumu mevcutken gurunun Çinlisi, Hintlisi, Türkü onlar için fark etmez.
Ancak guru yetiştiren diğer memleketlerle bizim aramızda şöyle bir farklılık var: Mesela sık sık Türkiye’ye de gelen Hintli şarlatan Shri Mataji Nirmala Devi Amerika’da Dr. Öz’ün gördüğü ilginin aynısını görürken, Hindistan’da bu kadının esamesi bile okunmaz. Çünkü Hintlilerin gözünde Hindistan, Shri Mataji Nirmala Devi gibi daha binlerce sahtekarı yutacak kadar büyükken; maalesef bir kısım Türkün nezdinde Türkiye, bir Mehmet Öz’ü bile yutamayacak durumda.
Öz, bu gücünü kuşkusuz Amerika’ya borçlu, ancak Türkiye’nin sıradan bir tüketim gurusu karşısındaki güçsüzlüğü düşündürücüdür.
Urfa’ya gidenler bilir; İbrahim Tatlıses orada sadece bir otobüs firmasıdır. Konuştuğunda her cümlesinde Urfa’yı anmayı marifet bilen Tatlıses’in neden bu şehirde bir otobüs firmasından öteye geçemediği sorulduğunda Urfalılardan aldığınız cevap şu olur: “Çünkü Urfa Tatlıses’ten de büyüktür.”
Peki Tatlıses’in zayıflığı Amerika görmemiş olması ve Türkçeyi Amerikan aksanıyla değil de Urfa aksanıyla konuşması mıdır?
***
Yeni insan risk almaz. Kebabın yağsızını, çiğ köftenin acısızını, kuruyemişin tuzsuzunu, tütünün nikotinsizini, kolanın diyetini bulup çıkartırken; adamın kallavisini geriye ket vurmalarla örtbas eder.
Dr. Öz’e bakıp gururlananlar açısından siyah derisini gizlemiş zencilerin taktığı beyaz maskeler, yeteri kadar haz verici ve hayatın devamı bakımından kâfi olan nesnelerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.