“300 altın Hacca gitmeye yetmeyebilir!”
İlim ve faziletçe meşhur âlimlerinden biri, her gün olduğu gibi, o gün de öğrencilerine ders vermekle meşguldü. O gün, acilen görüşmek isteyen bir kişi yüzünden, derse birkaç gün müddet ara vermek zorunda kaldı.
Gelen kişi, şehrin en zenginlerinden biri değilse bile, hatırı sayılır tüccarları arasındaydı. Adam:
“Size bir maruzatım var” dedi. “Ben hacca gitmek istiyorum. Bunun için, sene boyu kenarda üçyüz altın biriktirdim. Acaba bu para rahatlıkla gidip gelmem için yeterli olur mu?”
“Bu para rahatlıkla gidip gelmen için yeterli olmayabilir.”
Bunun üzerine, adam:
“Peki öyleyse,” dedi. “Biraz daha biriktirir, seneye giderim.”
Adamın medreseden ayrılmasının ardından fazla bir zaman geçmeden, bu kez, ayağında çarık, elinde küçük bir bohça ile sade halli bir derviş âlimin ziyaretine geldi.
“Fazla durmayacağım” dedi derviş. “Allah nasip ederse, hac için yola düştüm. Diyeceğin, istediğin bir şey var mı?”
“Yolun açık olsun. Oralara bizden de selâm götür; duâ et bizim için” dedi, sonra da kucaklaşıp vedalaştılar.
Öğrenciler, yarım saat içinde gördükleri bu iki manzara karşısında şaşkına dönmüşlerdi. İçlerinden en cesaretlisi:
“Hocam” dedi, “Tüccar geldiğinde, ‘Hac için üçyüz altın yetmeyebilir’ dediniz. Bu adamın ise belki bir altını bile yok. Ama ona yolun açık olsun dediniz.”
Âlim şu cevabı verdi:
“Çünkü tüccar, parasına güveniyordu. Üçyüz altının başına ne geleceğini, yetip yetmeyeceğini ben garanti edemem. Ama derviş, ‘Allah nasip ederse’ diyerek yola koyulmuş. İnanıyorum ki, güvendiği Allah onu yolda bırakmayacaktır.”
«««
Gerçek iman ve Allah’a tevekkül, Müslümanın, hatta insanlığın önüne kâinat çapında, hattâ sonsuzluk âlemindeki sonsuz güzellikleri hedef koyar. Dünya hayatını da, sonsuz hayatla birleştirir. Tahkiki/gerçek imân; kendimizi, çevremizi, olayları, nesneleri, düşünceleri olduğu gibi görmemizi; iç yüzlerini keşfetmemizi sağlar.
İmân; kişiliğimiz, karakterimiz, bilgi birikimimiz ve davranış biçimimizin altyapısını oluşturur. Kendimize, çevremize karşı bakış açımızı ve kurduğumuz iletişimi de ifâde eder. Her türlü olumsuzluğu rıza ile karşılama, direnebilme gücünü de belirler.
Başıboşluk ve hedefsizlik; sıkıntı, problem, stres kaynağıdır; imân sonsuz hedefler gösterir. Bu hedefler temelde ikidir: 1- Hakka, 2- Halka.
İnsan Hakk’a ulaşır ve bütün korkuları, endişeleri yok olur. Meselâ, uzaydaki kocaman kütlelere baktığında hareketlerinden dehşet değil, yakınlık ve güven duyar. Onların hareketlerini ibret ve hayretle tefekkür eder.
İşte insan, gerçek imân ile rûhundaki yüksek lezzetleri ve saadetleri hisseder; kalbi ikaz, vicdanı tahrik edip rûhu ihsas ettikçe mutluluk ve huzuru artar; ona mânevî cennetlerin kapıları açılır.1
Dipnotlar: 1- Şuâlar, s. 160.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.