Y. Bülent Bakiler

Y. Bülent Bakiler

Türk Yurdu dergisini gördünüz mü?

Türk Yurdu dergisini gördünüz mü?

Türk Yurdu dergisinin Eylül sayısını gördünüz mü? Eğer bugüne kadar Türk Yurdu dergileriyle haşır-neşir olmadınızsa kayıptasınız demektir. Bunu, kendi yaşayışımdan biliyorum: 1956 yılında, yüksek tahsil için Ankara’ya gitmeden önce, babam bana çok kesin bir nasihatte bulundu: “Yeni arkadaşlarını Türk Ocağı muhitinden seçeceksin! Türk Ocağında verilen konferanslara mutlaka katılacaksın. Seni Türk Ocağına götürmesini Serdengeçti Osman Yüksel’den isteyeceksin. Unutma! Ben seni Ankara’ya adam olman için gönderiyorum. Sakın oralarda cüdam olma. Aklından çıkarma: Tahsil insanın sadece cehaletini alırsa, eşekliği bâki kalır. Gayen, okuyup adam olmandır!” dedi.
Babam çok sert bir adamdı. “Terbiyem bozulmasın” diye benimle çok az konuşurdu. Annem, aramızda büyükelçiydi. Ben bütün isteklerimi önce anneme söylerdim. Annem babama götürürdü. Babam cevabını anneme verirdi. Annem de babamdan dinlediklerini gelip bana anlatırdı. Bana göre, bu çok yanlış bir terbiye sistemi. Ama ne yapayım ki dedem de babamı öyle yetiştirmiş. Babamdan çok korkardım. Karşısında konuşurken kekelerdim. Sesim titrer, yüzüm kızarırdı. Söylediklerini Ankara’da harfiyyen yerine getirirdim. Hukuk fakültesine kaydımı yaptırdıktan sonra Serdengeçti Osman Yüksel’in bürosunu arayıp buldum. Beni bir akşam karanlığında, Türk Ocağına o götürdü. Ocağın ikinci katında, Ziya Gökalp odasında, büyükçe bir koltuğa, virgül gibi kıvrılarak oturan çelimsiz bir adamla beni tanıştırdı. O adam, bütün ocaklı gençlerin sevgili Galib Erdem ağabeyisi idi. Yeni çıkmakta olan Türk Yurdu dergisinin de neşriyat müdürü.
Ayağımı Türk Ocağından hiç çekmedim. Türk Yurdu dergisi, Türkiye’nin en seviyeli dergilerinden biriydi ve ben de, o derginin gönüllü dağıtıcılarındandım. Her sayısından koltuğumun altına taşıyabildiğim kadar alır doğru Dışkapı’ya Ziraat ve Veteriner fakültelerine gider, oradan Dil ve Tarih Coğrafya fakültesine dönerdim.
Ocaktaki bütün konferanslara ve şiir matinalarına katılırdım. Her konferanstan sonra, kendimi birkaç kitap okumuşçasına huzurlu hissederdim. Samimiyetle diyebilirim ki şahsiyetimin ve fikriyatımın gelişmesinde Türk Ocağı’nın ve Türk Yurdu dergilerinin büyük tesiri oldu. Ankara’da topluluklar önüne ilk defa Türk Ocağı salonunda çıktım. Üniversiteye gittiğimde çok deli-dolu bir çocuktum. Türk Ocağı’ndaki konferansları dinleyerek ve Türk Yurdu dergilerini okuyarak durulmaya başladım. Yani cüdamlıktan, adam olmaya yöneldim.
Babam 1980 yılında vefat etti. Vehbi Cem Aşkun yakın arkadaşlarındandı. Bana yazdığı çok duygulu bir mektuptan öğrendim ki, babam da Türk Yurdu dergisinin eski okuyucularındanmış. Kendisi bunu bana “Terbiyemin bozulmaması için” söylememişti. Ben de 1992 yılında Türk Yurdu dergisinde: Babamın Türk Yurdu Dergileri başlıklı bir yazı yazmıştım. Eski Sivas Valisi Rebii Karatekin’in el koyduğu ve geri vermediği babamın Türk Yurdu dergilerinin 3-4 cildini, Karatekin’in yakınlarından biri adresime göndermişti. Ben de götürüp Türk Ocakları’nın bugünkü Genel Başkanı Nuri Gürgür’e hediye etmiştim.
Kalemim nereden nereye kaydı. Ben size Türk Yurdu dergisinin Eylül sayısından bahsedecektim. Derginin kapağında: 12 EYLÜL 1980 NEDİR? NE DEĞİLDİR? sorusu var. Eylül sayısını derin bir hüzünle okudum. Her zamanki gibi çok istifade ettim. Yarınki yazımda, eski bakanlarımızdan Agâh Oktay Güner’le 12 Eylül üzerine yapılan müthiş bir konuşmadan örnekler vereceğim. Siz de utanarak ve üzülerek okuyacaksınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Y. Bülent Bakiler Arşivi