Yeni yabancı bankalar geliyor
Türk Bankacılık sektöründe faaliyet gösteren ve şube sayısı 100’ün üzerinde olan 14 mevduat bankası ve 4 katılım bankası mevcut. Mevduat bankalarının 3 tanesi Kamu Bankası (Ziraat, Halk ve Vakıf), 6 tanesi özel sermayeli banka (İş, Garanti, Ak, Yapı Kredi, TEB ve Şekerbank) 5 tanesi de yabancı sermayeli banka (Denizbank, Finansbank, ING, HSBC ve Fortis)
Geçtiğimiz yıllardaki ekonomik krizlerden sonra ülkemizi (Osmanlı’nın son zamanlarındaki güçsüz haline atıf yaparak) ikinci kez “hasta adam” ilan eden çevreler, yüksek borç rakamları ve işsizlik oranları ile sürdürülemez borçlanmalarıyla içlerindeki gerçek hastaları fark etmek zorunda kaldılar. Bizden “hasta adam” diye bahsedenlerin bazıları bugün “domuzlar” olarak adlandırılıyor. (İngilizce baş harfleri:P.I.G.S., Portekiz, İrlanda, Yunanistan ve İspanya) Gelişmiş ülkelerin bankacılık sektörlerindeki büyük oyuncular dahi 2001 krizinden ders alarak çıkan ve karlılık rekorları kıran Türk bankacılık sektörüne ve ekonomimize imrenerek bakmaya başladılar.
Şimdilerde bu çevreler ülkemizde banka kurmak için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) kapısında yatıyorlar. Kurum’dan bankacılık lisansı elde edebilmek için randevu alan 10’un üzerinde grubun görüşmelere başlamak için sabırsızlandığı biliniyor. BDDK ise resmin artık değiştiğini, hasta adamın Türkiye değil Avrupa olduğunun farkında ve işi çok sıkı tutuyor. Yasal olarak 30 milyon TL banka kuruluşu için yeterli iken BDDK açık açık “300 milyon doları olmayan randevu dahi istemesin” açıklaması yaptı. Bu açıklamadan sonra yeterlilik sağlayan 10 civarında yabancı grup görüşmeler için sırada bekliyor.
Devlet Bakanı Ali Babacan’ın ve ardından BDDK Başkanı Tevfik Bilgin’in son zamanlardaki konuşmalarında konuyu sürekli gündeme getirmeleri bu görüşmelere başlanacağının işareti sayılabilir. 300 milyon dolar (450 milyon TL) ödenmiş sermaye, yasal zorunluluk olan 30 milyon TL ile karşılaştırıldığında ilk etapta yüksek bir talep gibi görünse dahi, işin aslının öyle olmadığı mevcut bankaların ödenmiş sermayelerine bakınca anlaşılıyor. Yukarıda saydığımız şu an faaliyetteki özel sermayeli 6 bankanın ödenmiş sermaye ortalaması 3 milyar 150 milyon TL, yabancı sermayeli 5 bankanınki 1 milyar 150 milyon TL ve 4 katılım bankasının ödenmiş sermaye ortalaması ise 700 milyon TL.
BDDK Başkanı Tevfik Bilgin’in şu kısa açıklaması durumu çok güzel özetliyor: “49 öğrencisi olan bir sınıf düşünün. (32 Mevduat Bankası, 13 Kalkınma ve Yatırım Bankası, 4 Katılım Bankası) Bu sınıf bütün olimpiyatlarda birinci olmuş. Bu sınıfa birileri girmek istiyor; biz de sınıfın ortalamasını bozmamak için, girmek isteyene ‘seviye tespit sınavı’ yapıyoruz. Sınıfın ortalamasını düşürmek istemiyoruz. Bu nedenle girmek isteyenlerden 300 milyon dolar sermaye istiyoruz. Cebine 300 milyon dolar koyan adaylara, kapı sonuna kadar açık”
1980’lerde ülkemizde faaliyete başlayan çok sayıdaki yabancı sermayeli banka bizdeki yapısal değişikliklerin gerçekleşmesini tetikledi. Öncesinde hantal bir yapıya sahip bankalar pazarlama odaklı ve teknoloji kullanımına açık kurumlar haline geldi. Peki günümüzde yabancı bankaların Türk Bankacılık Sektörüne ve banka müşterilerinin gündelik finansal hayatlarına bir katkısı beklenebilir mi? Bu soruya rahatlıkla evet demek güç. Türk bankaları, bankaların kullandığı teknolojik altyapı ve bankacılık sektörünü düzenleyen kurallar pek çok gelişmiş ülkelerin bankalarından ve bankacılık kurallarından geri değil. Öyle ki bizde yıllardır mevcut olan bazı düzenlemeleri Amerika henüz 2009 Mayıs’ında gerçekleştirdi. (Kredi kartı faizlerinin geçmişe dönük müşteri aleyhine değiştirilemeyeceği gibi)
Sektörde yer alacak yeni bankaları yakın dönemde göreceğiz. Sıkı düzenlemelerle belirlenmiş sınırlı sayıdaki ürün çeşitlendirilmesi ve teknolojik yenilikler gibi konularda bir beklenti yok ama tüketici lehine rekabette yeni bankalar yeni bir rüzgar estirebilirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.