Yasağa karşı yine yanlış…
Başörtüsü yasağına karşı yine yanlış yapılıyor. Tam da kamuoyunda kanunsuz yasağın demokratik irâde ve özgürlüklerin yaşanmasının kabulüyle aşılacağı kanaatinin geliştiği süreçte, siyasî tartışmaların içine çekiliyor.
Çoğu üniversitede dayatılan yasağın bazı üniversitelerde yumuşadığı sırada, “çözüm” için “yasal değişiklikler”in gündeme getirilmesi talihsizliğine başvuruluyor. Şimdiye kadar bu hususta olumsuz tavır sergileyen ve “kilit parti” durumunda olan Anamuhalefet Partisi’nin “kılık ve kıyafetin kanunla düzenlenmeyeceği” isâbetli görüşüne geldiği, bu hakkın “kamu hizmeti alanla, kamu hizmeti veren” ekseninde öğrencilerin üniversitelerde başörtüsüne olumlu bakıldığı vetirede, “yasa çıkarma” talepleri, sulandırıyor.
Bu meyânda AKP Genel Başkan Yardımcısı Çelik’in, hâlâ “Yasa gerekiyorsa, bir yasal düzenleme olabilir; yeter ki CHP Anayasa Mahkemesine götürmeyeceğine söz versin” beyânı, iktidar partisi sözcülerinin baştan beri “yasal yasak var” saplantısının son tezâhürü olmakta.
Keza daha önce “başörtüsü yasağının halkın ancak yüzde bir buçuğunun meselesi olduğunu” ileri süren Meclis Başkanı Şahin’in, başörtüsü tartışmalarına ilişkin soruyu, “Bu yasayla mı çözülür, Anayasa ile mi çözülür; bu çalışmalar sonunda ortaya çıkacak bir konudur. Bir taraf olmak istemem. Bu konulara beni sokmayın” cevabı, ibret-i âlem olmakta.
Yine YÖK’ün İstanbul Üniversite’ne yazdığı bir yazıda, başörtülü öğrencilerin derse alınmaması halinde “tutanak tutulup öğrenciye imzalanması”nı istemesi, yasadışı yasağı peşinen kabul etme gibi bir yanlışa yol açmakta…
“TUTANAK” GEREKSİZ…
Doğrusu, YÖK Başkanı’nın bir yandan, “2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun, ‘Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak şartıyla, üniversitelerde kılık ve kıyafet serbettir” ibâreli Ek.17. maddesinin bu konuda yeterli ve mevzuata uygun olduğunu, diğer yandan “Gerekli olursa diğer üniversitelere de yazı yazarız” ifâdesi, açıkça çelişmekte…
Sözkonusu “tutanak imzalatma” yazısı üzerine “YÖK türbana kapıyı açtı, sorunu fiilen çözdü” yorumlarının ardından, YÖK Başkanı’nın “Yazıyı sâdece İstanbul Üniversitesine gönderdik. Başörtüsüyle ilgili hiçbir şey söylenmedi. O yazı şapka içindi. Şapkasıyla ders dinleyen kız öğrenci sınıftan atılmıştı. ‘İşlem yapın, atmayın’ dedik” açıklamasıyla bir gün önce gönderdiği yazının arkasında duramaması, kafa karışıklığını su yüzüne çıkarmakta. Dahası yasağın kaldırılması için “Anayasa değişikliğine gerek olmadığını” belirtip, peşinden “Bu sorunu çözecek olan biz değil, siyasî partilerimizdir” cümlesi, sözkonusu tenâkuzu açığa çıkarmakta.
Gerçek şu ki, Türkiye’de 80’li yıllara kadar olmayan yasağın ihdası, Özal’ın hiç gereği yokken bu konuda yasa çıkarmasıyla başladı. Bundandır ki “Yasal yasak yok, bunun için yasal düzenlemeye de gerek yok” görüşünü kararlıkla serdetmek yerine, “tutanak imzalatması”nı isteyen YÖK Başkanı’nın bu tarz çelişkili beyânları, “yasal yasak” uydurmasını ileri süren yasakçılara malzeme olmakta. “Yasak var ki tutanak imzalatıyor” çarpıtmasına bahane olmakta. Tıpkı Başbakan’ın İspanya’da “Velev ki siyasî simge de olsa” çıkışıyla AKP ve MHP’nin Anayasaya aykırı olarak Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararına dayandırılan sözde yasağı güya yasal düzenleme ile kaldırmak hesabına Anayasa’nın “kanun önünde eşitlik” ve “eğitimin engellenemeyeceği”ne dair 10. ve 42. maddelerini değiştirme teşebbüsününün yasağı âdeta yasallaştırıp daha da azdırması ve yaygınlaştırmasında olduğu gibi…
İŞGÜZÂRLIĞA GEREK YOK…
Nitekim öğretim üyeleri peşinen yakınmakta. Başörtüsü yasağının fiilî olarak çözülmeye başladığını, okullarda yumuşama sürecine girildiğini, ancak YÖK’ün gereksiz işgüzârlıkla müdahale etmesinin ve siyasilerin “yasal düzenleme” demeçleriyle ortalığın karışıp tekrar çıkmaza girdiği yönündeki değerlendirmeleri haklılık kazanmakta. Demokratik Üniversite Platformu Başkanı Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu’nun, “Üniversitelerde her türlü ideolojinin ifade edilmesi serbest bırakılırken, giyim kuşamın yasaklanması doğru değil. Ancak türban serbestisi, din gerekleri açısından değil, üniversitenin serbest oluşuna bağlanarak getirilmeli. Yoksa işin içinden çıkamayız. Serbestliği savunuyoruz, ama YÖK’ün böyle bir yazı yazmasına da gerek yoktu. Siyasetçilerin bir kere bu meseleye karışmaması gerekiyor. Ama bu iş siyasetçilere bırakıldı, üniversiteler susuyor. Bazı üniversitelerde yumuşamalar vardı. YÖK yazısı ile bunu provoke etmiş, kışkırtmış oldu. Hiç gereği yoktu. Bu başkan iki yıl önce Anayasa değişikliğine kadar götürdü bu işi, şimdi ikinci yanlışı yapıyor. Bu iş kendiliğinden zaten çözülmüş gibiydi. Yaygara koparılmıyordu. İş yaygaraya dönüşünce siyasal partiler başta iktidar partisi olmak üzere bunu kullanıyorlar. Temel yanlış burada. Üniversitelerin adam gibi üniversite olması gerekiyor. Öğretim üyelerinden bir takım fanatik provakotörler, işgüzarlar olay çıkarabilirler. Bu da çok yanlış olur” sözleri, çarpıklığı hulasa etmekte. “Yazı” ve “yasal düzenleme” işgüzârlığının yanlışlığını ortaya çıkarmakta.
Özetle Teziç dönemi YÖK üyesi Prof. Dr. Nemci Yüzbaşıoğlu’nun, “Yönetmelik değişiklikleri, anayasal düzenlemeler ve kanunlarla bu iş olmadı. Anayasaya ne koyacaksınız? Hangi türban, hangi ölçü?” ifâdesi, yasaklayıcı hiçbir yasanın bulunmadığı başörtüsüne getirilen tepeden indî yasağın yasa mevzuu değil, tamamen insan hakkı ve inancını yaşama özgürlüğü olarak bir hak ve özgürlük konusu olduğunu bir defa daha te’yid etmekte…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.