Meğer sen haklıymışsın!
Haklı görünmek, haklı çıkmak...
İkisi farklı elbette.
“Haklı görünmek” güç sahipleri için her zaman mümkündür. Koyarsın silahı masaya veya parayı kasaya. Borozanlar ötmeye başlar: Haklısın! Çok haklısın! En haklısın!
Güç yerinde durdukça haklısınız! Peki, güç kaybına uğradığınızda?
Sizi haklı göstermekte yarışanlar en önce saf değiştirirler!
Elhamdülillah hiç haklı görünmeye çalışmadım: Hep doğru bildiğimi yazdım.
Doğru söyleyen dokuz köyden kovulur! Dokuz mahkemede yargılanır! Hatta acele ve en ağır cezalar verilir!
Ama zaman hükmünü icra eder. Haklı oldukları kocaman puntolarla manşetlerde ilan edilenlerin hükmü sona erer. Hakkın gerçekten teslimine sıra gelir. İşte o zaman, “sen haklıymışsın”lar gırla gider.
Son yıllarda artan şekilde “meğer sen haklıymışsın!” hitabıyla karşılaşıyorum.
Hem hoşuma gidiyor, hem gitmiyor bu durum.
Hakkın teslim edilmesi iyi bir şey elbette. Ama haksızlığı sineye çekenlerin, devir değişince size haklı olduğunuzu söylemeleri gerçekten haklı olduğunuzu göstermez.
Her neyse; meşhur 312’lik yazıda iki general için söyleyeceğimizi söyledik; 312’si “bizi kastediyor” diye ortaya çıktı, o başka. O ikinin biri “Balyoz”cu çıktı. Emeklilik öncesi sarf ettiği laflara, maşeri şuurumuzda hâlâ yerini koruyan “Yemen türküsü”nü küçümsemesine takmıştık.
Yemen’de ne işimiz vardı?
Anadolu’da ne işimiz varsa, Yemen’de de o işimiz vardı!
Neden “Yemen türküsü” bizi hüzne gark ediyor? Ama aynı zamanda insani bir mücadele için istim üzerinde tutuyor ve fakat hamaset telkin etmiyor?
Dünyanın düzeni hakça olmazsa, bizim düzenimiz de âdil olmaz. Bunu yaşadık. Nizam-ı âlemi temin için gayret sarf ettik, gücümüz yettiğince. Bunun küçümsenecek bir tarafı yok. Şerefli, hem de çok şerefli bir iş yaptık. Hüznümüzü övüncümüzün önüne koyduk ve Yemen türküsünü yaktık. Cezayir de öyle, Budin türküsü de öyle.
Bunlar olmaksızın Türkiye’de gerçek askerlik olmaz. Onuncu yıl marşıyla, ittihatçılardan miras hamasetle filan harb edilmez!
Ya diğer general?
Kars Ruslar tarafından işgal edilince, Çar’ın Kars’ı fetih marşını besteleyen bestekara meftuniyetini açıklıyor adam!
Bunu sen ben söylesek, hoş görülebilir. Fakat bunu Türkiye’de bir kuvvet komutanı asla söyleyemez!
O yazıda sadece bunlar yoktu. Geniş bir perspektiften, askeri öğretim ve eğitim sistemi eleştiriliyordu.
Türkiye’de askeri öğretim ve eğitim iç harb esasına göre programlanıyor. Rütbeler bu zemin üzerinde tanzim ediliyor. Çok sayıda üst rütbeli iç harble ilgili başarı(!)larından ötürü bu mevkilere geliyor.
Artık devir değişti. İç harbe göre askerlik tanzim edilemez. Bu doğru bugün herkesin kafasına dank ediyor. Son iç harb tezgâhı irtica ile mücadele eylem planı olarak geçen yıl yapılmak istendi, ortaya çıktı ve ıslak imza sahibi olduğu belirlenen rütbeli şimdi hesap veriyor!
Meşhur davaya konu olan yazı, bir gün bütün askeri mekteplerde okutulursa, şaşırmayın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.