Gecikmiş “Cumhuriyet” Yazısı...
Cumhuriyet”i çok yazdım... Cumhuriyet konusunda kandırıldığım için. İlkokuldan itibaren bize anlatılanlara inanıp sanmıştık ki, Cumhuriyet bizi istibdattan kurtardı, demokrasiye geçirdi...
Meğer bunların hepsi yalanmış. İdeoloji yalanı meşrulaştırıyormuş!
Kafalara ilk mektep seviyesinde bazı zerzevat aynı yalanları çiğneyip duruyorlar. Niyetimiz cumhuriyet yazısı yazmak değildi. Fakat onun adını taşıyan gazeteyi görünce, fikrim değişti. Malum şu sıralar onu eskinin bir sulugöz Kemalisti yönetiyor. Basın tarihinin en operasyonel gazetesi kuruluşundan beri hangi kılıklara girmedi ki?
Faşist oldu, nazist oldu, sosyalist oldu, komünist oldu, hatta bir aralar demokrat bile oldu. Fakat şimdi terör örgütünün örtülü yayın organı.
Cumhuriyetin öyle bir okuyucu kitlesi var ki, mübarekler koyun sanki. Bunca değişimi fark edemedikleri için takibe devam ediyorlar.
Ben bugün Cumhuriyet’in hiç bir zaman yazmadığı, yazmayacağı bir Cumhuriyet’ten söz edeceğim
Madde bir: Çok öğündüğünüz Cumhuriyet darbe şeklinde ilân edilmiştir!
Milli Mücadele’nin en önde gelen kumandanları bile cumhuriyetin ilanından haberdar edilmemiştir. Meclis yarıyı biraz aşan bir çoğunlukla toplanmış, Ankara’da bulunan ve muhalif olduğu tahmin edilen vekillerin kapısına polis dikilerek Meclis’e gelmeleri engellenmiştir.
Madde iki: Birinci Meclis demokrattır, 1923 Nisan’ında feshedilmiştir, ikinci Meclis biri hariç M. Kemal Paşa’nın zorla, tehditle seçtirdiği üyelerden oluşmuştur. Buna rağmen Cumhuriyet ilan edilirken M. Kemal en yakın silah arkadaşlarına dahi güvenememiştir!
Salyasümük sulugöz Kemalist bunları ya bilmez, ya da bilmek işine gelmez.
Ya Cumhuriyet’in basın hürriyeti masalı?
Türkiye’de basının en ağır baskı altında olduğu dönem, tek parti dönemidir. Kademeli bir şekilde hür basın şöyle ortadan kaldırılmıştır. 1. Kademe 1925’te Şark isyanı dolayısıyla çok sayıda gazete ve dergi kapatılmıştır. Bunların yöneticileri İstiklal Mahkemeleri’ne verilmiştir.
Bu yetmemiş, basın asıl harf inkılabı ile neredeyse ortadan kaldırılmıştır. Harf inkılabının hızlı uygulanması, yeni harfleri öğrenmeden yeni harfli gazeteye geçilmesi, gazeteleri okuyucusuz bırakmış, böylece gazetelerin ancak yüzde on ikisi (% 12) yoluna devam edebilmiştir.
Ne tuhaf değil mi, bunlar devlet bütçesinden beslenen gazetelerdir. Bunların ilk sırasında Cumhuriyet gelir.
Dün Cumhuriyet Atatürk’ün uydurduğu bir vecizesini manşet yapmış: “Basın baskı altına alınamaz” Bu uydurma vecizenin 1923’te söylendiği iddia edilen “Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz” sözünün öztürkçeleştirilmesi olduğu iddia ediliyor. Fakat böyle bir sözün nerede ve nasıl söylendiği hakkında bir bilgi yok. M. Kemal 1923’te, yani Cumhuriyet’ten önce böyle bir söz söylemiş olabilir. Bana Cumhuriyet’ten sonra söylediği basın hürriyeti ile ilgili bir sözünden bahsedin.
En çok şu söz kullanılır: “Matbuat kanun dairesinde serbesttir!”
Basın kanun çerçevesinde hürdür!
Kanunu kim yapıyor? Liderin adamları! Nasıl olur o zaman basın hürriyeti?
Cumhuriyet döneminde basının önde gelen patronları, yazarları milletvekili yapılmış, Çankaya sofrasına oturtulmuş böylece muhalefet bir tarafa en basit eleştiri bile ortadan kaldırılmıştır.
Buna rağmen, 1938’de Atatürk ölmeden önce basın kanununda değişiklik yapılmış, gazete çıkarma izninin mahallin en yüksek mülki amirinden alınması ilkesi getirilmiştir. Yani vali veya kaymakamlar yetkili kılınmıştır. Bu yetmemiş, gazete veya derginin çıkacağı yerin nüfusuna göre bin ila beş bin lira teminat yatırılması hükme bağlanmıştır.
O zaman “bin” lira ne demek?
Şu demek: En yüksek maaş milletvekillerine veriliyor. Yılda altı bin lira. Yani maaşları ayda 500 lira...
Atatürk üzerinden, Cumhuriyet üzerinden safsata üreterek nereye varılmak isteniyor?
Bugün Türkiye’yi yönetenler baskıcı, diktatör, hürriyet düşmanı!
Bu hamakat nanesini kim yer!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.