İlle de ‘gâvur’ olsun!..
Meseleye şöyle bir yakından bakalım dedik...
Ohooo!!!
Milli Takım’ın başına astronomik fiyatlarla bir “yabancı” hoca getirmiş bizimkiler.
Hem de ne hoca!..
Böyle başlayıp, “maç yazısı” gibisinden devam etmiş olalım:
Milli futbol takımımız, toplam piyasa değeri bizdeki bir futbolcunun yarısına bile ulaşamayan Azerbaycan’a yenildi.
Olamaz mı?..
Küçük takımlar, görece büyük takımları yenemez mi?..
Elbette yenebilir; top yuvarlak, kale direkli, hakem köşeli... Futbol da sürprizlere açık bir oyun. Olabilir yani!..
Olabilir de... Tablonun şöylesi kabul edilebilir mi: Üç beş gün evvel Almanya’ya rezil, ruhsuz bir oyundan sonra “3-0” yenilen bizim takım, en alt kategorideki Azerbaycan karşısında gazozuna, hatta gazoz kapağına maç kıvamında!..
Kimin ne yaptığı belli değil, giden gelmiyor, kaptıran takip etmiyor, gol kaçıran “ah” etmiyor.
Yiyenin gâmı yok!..
Vaziyet bu!..
Bir “milli ekip” bu kadar mı ruhsuz olur?..
Bırakın “ulvî” duyguları, elemeleri geçip Avrupa Şampiyonası’na katılma hakkını elde etmek, her futbolcu için istikbal meselesi...
Bu adamların istikbali de yok!..
Birkaç zaman öncesine kadar parçalamadık rakip bırakmayan bizim kahramanlara ne oldu, vaziyetler niye “kel” böyle?..
•
Meseleye şöyle bir yakından bakalım dedik...
Ohooo!!!
Milli takım iyi dağılmış, baştan kokmuş balık, civata mivata kalmamış!..
Rezalete bak; “Elin adamı” bizim federasyona bir şart koşmuş: “Sizden kaç para aldığımı açık etmeyeceksiniz?!..”
Hoppala!.. Bu ne demektir?..
Burası Demokratik Kongo Cumhuriyeti mi, bizim memlekette büyük, çok büyük para alan bir teknik direktörü soyarlar mı, oyarlar mı?..
Nedir bu gizemin sırrı?..
Yoksa yoksa... Bir yerlerde kaçak mı var?..
“Elin adamı” rüyasında göremeyeceği parayı bizden alırken, bir “kıymık”lık vergiyi mi çok görüyor?..
Ya Federasyon? Anlaşmaya böyle bir madde konulmasına nasıl ve niçin razı oluyor?.. Koca Türkiye’de milli takımı çalıştıracak adam mı yok?..
Ne bileyim:
Bizi dünya üçüncüsü, Avrupa üçüncüsü yapan “yerli” teknik direktörler değil miydi?..
“Yabancı”dan ne umduk?.. Ve ne gördük?..
Diğer sorular bir yana... Ne gördüğümüzü anlatayım:
Almanya maçı bitti. Biz sersefil, üç yemişiz ve dahi on üç yemekten “şansa” kurtulmuşuz!..
Stadın üçte ikisini dolduran o ateşli gurbetçimiz, maç bitiminde öyle sessiz sakin bir köşede...
Ve tahmin etmek güç değil, “işyerindeki gâvurun yüzüne nasıl bakacağım?” derdinde...
Hal bu iken... Bizim (!) gâvur çıkmış, “Ne var yani bunda” diyor:
“Siz kendinizi dünya birincisi mi zannediyorsunuz?.. Almanya’ya 3-0 yenilmekte ne var? Olsa olsa bir golü fazladan yemişizdir!..”
Yuh!..
Bir takımın teknik direktörü, “Ne yapalım abi, adamlar güçlü” moduna daha maç öncesinde girdiğini belli ediyorsa...
Ört ki ölem!..
Ve sanmayın ki tamamı bu kadarla bitmektedir!.. Adam, Türkiye’nin Milli Takım hocası ama Türkiye’de kalmıyor!.. Takımı uzaktan yönetiyor... “Şunu yap, bunu yap!..”
Maçtan iki gün önce gel, beş yıldızlı otelde yat-kalk... Maç biter bitmez “memleketine” git!
Oh ne alâ memleket!..
•
Futbol aslında sadece futbol değil ya...
Şuradan bakın meseleye: Üç kuruşluk bütçeyle Anadolu’ya şampiyonluk taşıyan Ertuğrul Sağlam’ımızın ne hükmü var?..
Dünya üçüncülüğüne taşıyan Şenol Güneş kim?.. Fatih Terim kim?..
Hepsini toplasan, Hiddink’in zekâtı kadar!..
Bizim adamlardan biri, bu başarısızlığın binde birine, bu ukalâlıkların milyonda birini eklese güfte aynen hazırdı:
“Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna!..”
El oğluna gelince...
Dedik ya; ille de gâvur olsun, ister çamurdan olsun!..