Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Çin Uyandı mı(1)

Çin Uyandı mı(1)

Bir gazete haberi: “ABD Çin’e karşı kılıçları çekti.”
Ve açıklaması (özetle): ABD ile Çin arasında Yuan (Çin’in para birimi) gerginliği giderek artıyor. ABD Temsilciler Meclisi Çin’e yaptırımların önünü açacak tasarıyı onaylarken, Çin, kararı Dünya Ticaret Örgütü kurallarına aykırı buldu. Sebep Çin’in kur politikalarından ABD’nin duyduğu rahatsızlık.
Tasarı’nın içeriği de yerel para birimlerinin değerini düşük tutarak ucuz malı ABD’ye sokan, böylece haksız rekabete girerek ABD’deki üreticiyi zor durumda bırakan ülkelere karşı (ki bunun elebaşısı Çin oluyor!) ticari yaptırım uygulamanın yolunu açacak maddeler. ABD kanunlaşacak bu maddelerle, bu ülkelere, ihracatlarını yasadışı yollarla subvanse ettiklerine dair (bu tasarıdaki maddeler ve ABD’nin mantığına göre tabii!) suçlamalarda bulunabilecek ve bu ülkelere ticari yaptırım uygulayabilecek!..
Her neyse... Konumuz elbette bir ekonomi makalesi yazmak değil. Ama buradan şu anlaşılıyor ki siyasi-ekonomik-askeri hemen her alanda dünya devi olan ABD bugün, liberal ekonomi ve serbest ticaret koşulları içerisinde, Çin’le baş edemiyor ve tam bir acziyet içerisinde “kanunla takviyeli ticari korumacılık politikalarına” yöneliyor... İşte başta söylediğimiz “Çin işi Japon işi”nin Çin ayağında gelinen nokta burası. Yani, Amerika bile korktuğuna göre Çin’le ilgili o zamanki korkularımızın bu cihetinde çok da haksız değilmişiz!
Hemen söyleyelim Çin’de şişman insan yok neredeyse. Bu, Paris’in, Londra’nın, New-York’un en lüks mağazalarını bünyesinde barındıran yüksek modern binaların hemen dibine park ettikleri paslı bisikletleriyle ayda sadece 100 dolara çalışan gariban Çinlilerin sefaletinden midir yoksa (yeni yetme) zengin de olsa kavrulmuş pirinçle karın doyurma alışkanlığını henüz terk edemeyen “Beyaz Çinli’lerin tutuculuğundan mıdır bilmiyorum. Belki de bizim börtü-böcek diye tabir ettiğimiz hemen her şeyin çokça tüketilmesi ama bizim için asıl nimet olan ekmeğin tadının bile bilinmemesinden de kaynaklanıyor olabilir.
“Şişman insan olmadığına göre kapitalizm henüz kıvamına ermemiş buralarda” diye düşünüyorum. Evet, büyük sermaye zincirini kurmuş; Adidas’tan Marc Spencer’e, Zara’dan Calvin Klein’e, Roleks’ten Bulgary’e, her tüketim alanında bütün ünlü markalar en lüks mağazalarını açmış ama McDonals’da çalışan kasiyerler, servis elemanları hâlâ bedenen çok zayıf. Oysa Çin’in yarıştığı, liberal ekonominin doruğundaki Amerika’da benzer işi yapanlar (ki bunların çoğu 18-20 yaşındaki genç zenci kızlar) en az 120 kilo!.. Ama diğer yandan “bunca pahalı malı (ki bu malların fiyatı Avrupa’dakinden daha fazla, Amerika’dakinin ise iki misli) kim satın alıyor ya da alabiliyor” diye düşündüğünüzde, Çin’in vahşi kapitalizmde az zamanda çok yol kat ettiğini kabul etmek durumunda kalıyorsunuz.
Evet, iktisat biliminin en temel kanunu olan “arz-talep” elbette ki burada da geçerli. Yani alıcısı olmasa bu dükkânlar burada açılmaz ve abartmıyorum tam 750 bin (eskiye göre milyar) liralık kol saati vitrine konmaz. Belki de “nasılsa 1.5 milyar kişiden birisi çıkar ve bunu satın alır” diye düşünüyorlardır! Oysa hükümetler bunun da tedbirini almış (!) ve nüfus planlamasına gitmiş. Yani, Çin hükümetlerinin bu uygulamasının sonuç vereceğine inanıyorsanız “bu markalar için önümüzdeki yıllar karanlık” diye düşünebilirsiniz!
Evet, Çin’de ikinci çocuk (ve üçüncüsü, dördüncüsü... tabii) yasak. Devlet çiftlerin sadece bir çocuk yapmasına izin veriyor. Bu yüzden herkes erkek çocuk istiyor ve ultrasonda kız olduğu anlaşılan bebekler kürtajla alınıyor. Bu yönüyle Çin’in yaşadığı ya da devlet eliyle milletine yaşattığı, İslam öncesi cahiliye toplumundakinin (doğan kız çocuklarını canlı canlı kuma gömülmesi.. Bunun ne derece doğru olduğunu bilmiyorum. Yani inanılması zor) bir versiyonu.
Bu şekilde aile yapısını nasıl koruyacaklar, doğrusu merak ediyorum. Bu gezi sırasında merakımı daha da derinleştiren soru ise sevgili kızım Ayşe Nergis’ten geldi: “Baba, o zaman Çinli çocukların hiç birinin amcası, dayısı, halası, teyzesi, kuzeni yok mu yani”. Bu arada öğreniyoruz ki devlet sayıyı kısıtlarken, her evlilik başına bir çocuğu uygun görmüş. Yani ikinci evliliklerden de birer çocuk sahibi olunabiliyor. İkinci (veya belki üçüncü...) çocuk sahibi olmak isteyenler ikinci (veya belki üçüncü...) evliliklerini yapıyorlar.
¥ DEVAMEDECEK

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi