Çocukları ailelerinden alıp sokağa mı atacaksınız?
Bir iki ilköğretim öğrencisinin başörtüsü ile okula gitmek istemesi, kamuoyunun pek de alışık olmadığı bir tartışmayı alevlendirdi. Hemen herkes aynı soruyu birbirine soruyor: Başörtüsü ilköğretim okuluna da iner mi?
Bu soruya verilen cevaplar da, geçmişte başörtüsü ile üniversiteye gitmek isteyen öğrencilere verilen cevaplara benziyor: Düne kadar böyle bir talep yoktu. Şimdi bu talep nereden çıktı?
Tartışmalar üzerine açıklama yapan ‘yetkililer’in beyanları ise, kafa karışıklığının delili sayılabilir. Meselâ TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, bazı velilerin kız çocuklarını başörtüsü ile okula götürmek istemesini değerlendirirken şöyle demiş: “Bu iş daha ileri giderse, aile çocuğu baskı altına alırsa, o zaman çocuk aileden alınır. Tüm bu yetkiler devletin elindedir.” (Hürriyet, 23 Ekim 2010)
Elbette bu sözün önü ve sonu da var, ama böyle bir beyana karşı hemen şunu söyleyebiliriz: Siz önce ailesi olmayan ‘sokak’taki çocuklara sahip çıkın, onların eğitim almasını temin edin! Sonra sıra gelirse ‘aile’lerin çocuklarına el koymaya kalkın!
Yanlış bilgi ve yanlış kabullerle yola çıkarak bir yere varamayız. Nasıl ki yıllar önce üniversiteye başörtülü gitmek isteyen öğrencilere “Eskiden yoktu, şimdi nereden çıktı?” demek bir çare olmadıysa, ilköğretim okullarına başörtülü gitmek isteyenlere de bu soruları sorarak itiraz etmek anlamsızdır.
“Eskiden böyle bir talep yoktu” demek hem gerçeğe uygun değil, hem de probleme çare olmaz.
Aslında böyle bir talep geçmiş yıllarda da vardı. Herkes biliyor ki “eskiden yoktu” denilen yıllarda; köylerdeki ilkokullarda kız öğrenciler genellikle 3. sınıfa kadar okula gönderilirdi. Kız öğrencilerin okula gönderilmeme sebebi büyük ölçüde uygulanan başörtüsü yasağıydı.
Yine geçmiş yıllarda başlatılan “Haydi kızlar okula” kampanyasının arzu edilen nisbette başarıya ulaşamamasının sebebi de, uygulanan başörtüsü yasağı değil miydi? İstanbul Kartal’da bile bir veli, “Kızını okula gönder” diyen dönemin kaymakamına “Başörtüsü ile gidebilecekse gönderirim” anlamında cevap vermişti. Demek ki bu mesele sadece bu günün problemi değil, yıllardan beri kanamaya devam eden bir yara...
Son günlerde tartışmayı alevlendiren hadiseler (hadiselerin aslını bilemiyoruz, ama) ‘provokasyon’ olarak adlandırılsa bile netice değişmez. “Başörtüsü yasağı sona ersin” diyenler bunu talep ederken sadece üniversitelerdeki yasaklara itiraz etmiyorlar ki! ‘Kamusal alan’ dahil her yerde başörtüsü yasağının sona ermesi talep ediliyor ve ediyoruz. Dolayısı ile ilkokulda devam eden yasak da sona ermelidir.
Velilerin, çocuklarını tesettürlü olarak okula göndermek istemeleri de bir haktır. “Tesettürsüzlüğü” asıl, olması gereren, tartışılmaz ‘tabu’ olarak kabul edip; ‘tesettür’ü aykırı bir durum, doğru yoldan sapma olarak gören anlayış doğru değil.
Son hadiselerin provokasyon olup olmaması milyonların problemi değildir. Yasağın sona ermesi yönündeki talepler böyle ‘provokasyon’larla önlenemez, engellenemez. Türkiye’yi idare edenler gerçekleri görmezden gelmesin, doğru talepleri dile getirenleri de ‘Çocukları ellerinden alırız’ diye tehdit etmesin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.