Cennet kuşları
Ölüm, Azrail Aleyhisselâm yakınlarımıza uğramadığı müddetçe pek hatırımıza getirmemeye çalışsak da, hayatın en kesin, keskin, yalın ve değişmez gerçeklerinden biri.
Mukaddes kitabımızdaki “Her canlı ölümü tadacaktır” ikazı, bu gerçeğe dikkatimizi çekiyor.
Mâlûm, bu âyet mealinin, şehir merkezinde bulunan ve çoğunlukla ölüm gerçeğinin hatırlatılmasından en çok rahatsızlık duyanların vefat etmiş yakınlarını misafir eden bir mezarlığın girişine yazılması birilerinin keyfini kaçırmış ve “Böyle yazılarla insanları korkutmaya ne gerek var?” diye tepki göstermelerine sebep olmuştu.
Oysa özellikle çağımız insanına her vesileyle ölüm gerçeğinin hatırlatılması gerekiyor ki, bu dünya hayatının fâni olduğunu unutmasın; gelip geçici kavgalarla hem kendisinin, hem başkalarının hayatını zehir etmesin; sonu gelmeyen hırslara kapılarak felâketlere sürüklenmesin...
Ölümün her an her insanın başına gelebileceğinin farkında olunsa, meselâ siyaset cenahındaki sonu gelmez kısır polemikler, temelde incir çekirdeğini doldurmayacak içi boş tartışmalar ve gündelik hayatta çok sıradan sebeplerle patlak veren kavga ve sürtüşmeler yaşanır mı?
Oysa etrafımızda her gün vefatlarıyla “Ölüm haktır” fermanını imzalayan birçok canlı var:
İnsanlar, hayvanlar ve sonbaharda bir kez daha “kıyamet”i yaşayan yeryüzündeki bitkiler...
Bunların içinde insanı en çok sarsanlar, çocuk ölümleri. Gün geçmiyor ki, medyada, birbirinden farklı ve inanılmaz sebeplerle meydana gelen çocuk ölümlerinin haberleri çıkmasın...
Evinin önünde kimbilir ne zamandan kalma patlayıcının infilâki ile; mıcır yığınının altında kalarak; ya da okul dönüşü caddeden karşıya geçerken hızla gelen bir aracın çarpması sonucu vefat eden çocuklar... Ya da yaz günlerinde açık kalmış pencereden düşerek, balkonda oyun oynarken oradaki ipin boynuna dolanması sebebiyle boğularak veya beşikte uyurken alttaki su dolu leğene yuvarlanarak can veren bebekler...
Geçtiğimiz günlerde Şırnak’ta okula yeni başlayan 7 yaşındaki Gurbet’in babasıyla birlikte eve dönerken aniden yola fırlayıp, hızla gelen bir araca hedef olduktan sonra hastanede beyin ölümünün gerçekleşmesi, bu trajik ölümler listesindeki son örneklerden biri olarak bütün Türkiye’yi ağlattı. Hele baba Şükrü Yavuz’un, organlarını bağışladığı kızının masum yüzüne ağlayarak son öpücüğünü kondurduğu vedalaşma sahnesini kolay kolay unutmak mümkün değil.
Babanın ve Türkçe bilmeyen annesinin sözleri, organ bağışı kararını “Allah rızası için” verdiklerini ifade ediyordu. Böylece fakir Yavuz ailesi, bu iman, sabır, fazilet ve fedakârlığı ile, hepimize örnek teşkil eden bir ders veriyordu.
Olayla ilgili haberlerde minik Gurbet’in okumaya çok meraklı olduğu ve büyüyünce doktor olmak istediği belirtiliyordu. Allah ona daha hayırlısını verdi. Tehlikeli tuzaklarla dolu dünyadan alıp “Cennet kuşu” yaptı. İnşaallah ebedî hayatta yine buluşup Cennet kapısında karşılayacağı ailesiyle sonsuza kadar birlikte olacak.
Tıpkı, Bulut ailesinin, annesinin bedenindeki yedi aylık misafirliği sonrasında erken doğumla dünyaya gelen, ama gözlerini açıp annesiyle, babasıyla, ablalarıyla tanışamadan berzaha ve orada kendisi için hazırlanmış Cennet köşesine intikal eden yeni ferdi M. Abdullah Said gibi...
Geride kalanlar için ilk bakışta çok derin bir hüzün. Ama iman gözlüğüyle bakanlar için geçici bir ayrılık. Bulut ailesi de olup bitenlere bu gözlükle bakabilen bahtiyarlardan. Ve şimdi onların, önden giden ve kendilerini Cennet girişinde karşılayıp, “vildânün muhalledûn”dan biri olarak neşe kaynağı olacak bir oğulları ve kardeşleri var. Ne mutlu “Cennet kuşları” arasındaki yerini alan M. Abdullah Said’e ve “o gün” geldiğinde doya doya hasret gidereceği ailesine...
* Üstadı anma toplantısı için Münih’teyiz. Yazılarda bir-iki günlük kısa bir fasıla olabilir.