Türkiye, füze kalkanı ve İran
Yorumlar farklı. Kimilerine göre ABD’nin şu veya bu gerekçeyle Türkiye’nin önüne getirdiği ‘Füze Kalkanı’ projesi, iki ülke ilişkilerinde yeni bir krizin habercisi. Kimisi, Türkiye’nin ABD’ye ‘NATO’ şemsiyesi altında evet diyerek ilişkileri tamir edebileceği mesajını veriyor.
Bir başka görüş, bu projeye ‘hayır’ demeyen Türkiye’nin, şu ana kadar elde ettiği ciddi kazanımları kaybedeceği yönünde. Peşinen ifade edeyim, bu son teze daha yakınım. Bölgesinde ciddi bir yükselişin işaretlerini veren Ankara’nın, ABD’ye bir kez daha ‘hayır’ diyerek yeni rolünü sağlamlaştıracağını düşünüyorum.
***
Mesele kuşkusuz evet-hayır seçeneklerinden çok daha karmaşık. ABD’nin yaklaşan Lizbon zirvesi öncesinde üzerimizdeki baskıyı artırdığı da gün gibi ortada. İlişkilerin son 8-10 yılına damgasını vuran kritik eşiklere baktığımızda, ‘ABD’ye hayır demenin dünyanın sonu olacağını’ ilan edenleri haklı çıkaracak hemen hiçbir gelişme yaşanmadı. Aksine, Türkiye’nin dünyadaki itibarı, gücü ve özellikle de kendi bölgesindeki sorunlarda oynadığı rol daha da belirginleşti.
İşin bir yanında İran olunca, uluslararası sistemin hassasiyeti bir kat daha artıyor. Nükleer enerji ya da silah krizinde Tahran üzerinde Ankara kartını kullanmak isteyenler, bekledikleri cevabı almak bir yana, sürpriz hamlelerle karşılaştı.
***
Füze kalkanıyla ilgili projenin, Türkiye tarafından bu denli ihtiyatla karşılanmasının en temel gerekçesi İran’la ilişkilerde ortaya çıkabilecek gerginlikler. Son 10 yılda ilişkilerde tam bir bahar havası yaşanıyor. Ticaret, üstelik birtakım ambargo uygulamalarına rağmen sürekli artıyor. Tahran yönetimi, Ankara’nın kritik anlarda dünyaya açılan bir pencere olduğunun farkında ve böyle bir avantajı bir kenara atabilecek durumda da değil.
Açık söylemek gerekirse, iki ülke arasında yüzyıllardır ciddi bir sorun yaşanmadı. Kasr-ı Şirin Anlaşması’na yapılan göndermeler bu anlamda doğru. Ancak ciddi sorunlar yaşanmasa da, iki ülke arasında tarihten gelen rekabetin, özellikle bölgesel sorunlar üzerinden devam ettiği de ortada.
Teröre karşı verilen ortak mücadele ve ekonomik ilişkilerin seyri, Türkiye’nin komşularla sıfır sorun politikasıyla birlikte bir anda iki ülkeyi şaşırtıcı bir yakınlaşmaya götürdü. Öte yandan Filistin sorununda, Suriye üzerinde, Irak’ta devam eden iktidar çatışmasında Ankara-Tahran hattında ciddi bir rekabetin olduğunu da unutmamak gerekiyor. Türkiye, uluslararası sistemle uyumlu olmanın avantajlarını kullanırken, İran uzun yıllardır dikkatle inşa ettiği ‘savunma hattını toprakları dışında kurma’ stratejisiyle ayakta durmaya çalışıyor.
Şu ana kadar bu rekabet alanları, iki ülke arasında ciddi bir gerginlik oluşturmadı. Bir bakıma şöyle bir denge var. Tahran, geniş bir alanda Amerika’yla bilek güreşini devam ettirerek elini güçlendirmeye çalışıyor. Ankara ise bu alanlarda farklı bir duruş sergileyerek, bir bakıma uluslararası sistemle olan flörtünü devam ettiriyor. Dahası, sanki iki komşu ülke birbirlerinin bu duruşunu, ötekinin aleyhinde değerlendirmemek için olağanüstü çaba harcıyor.
***
Türkiye, bir kez daha ‘hayır’ deme cesareti gösterebilir mi? Yakın geçmişteki her örnek, bu ihtimali güçlendiriyor. ‘Hadi bakalım şimdiye kadar durumu idare ettiniz. Sıkıysa buna karşı çıkın’ diyenler, açıkçası haksızlık ediyorlar. Çünkü 1 Mart tezkeresi ve İran’la ilgili BM’deki oylamanın sonuçları, füze kalkanı konusundaki bir ‘hayır’dan daha hafif değildi.