Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Allah bu memleketi cemâatÇİLİKten korusun!.. Amin. (2)

Allah bu memleketi cemâatÇİLİKten korusun!.. Amin. (2)

…Yaklaşık bir yıl önce, bugün yayın hayatında olmayan bir gazetedeki “Neyse o” adlı sütunda ardı ardına, “cemaat anlayışını” dile getiren ve onu “cemiyet anlayışıyla” karşılaştıran üç makale sunmuştum. Yani, yazı konusu olan başlığın bugünkü konjonktürel havayla, daha açık söylemek gerekirse Hanefi Avcı olayıyla uzaktan yakından ilgisi yok.

O makalelerin özü şuydu:

Cemaat; en kısa tanımıyla, aynı dini duyguları paylaşan benzer inanışlara sahip insanların toplumsal birlikteliğidir. Bu birliktelikteki amaç daha çok, ibadet etmek olmakla beraber aslında mensuplar kutsal gayeleri uğruna kaderlerini de paylaşırlar; bu gaye değişmez bir şekilde Allah’ın rızasını kazanmaktır. “Ben” yerine “biz” (ki bu biz aslında bütün Müslümanları hatta bütün insanlığı kapsar ŞŞ) anlayışı vardır, maddi düşünce ve çıkar söz konusu değildir. Sonuçta bu birliktelikten kardeşlik, rahmet ve bereket doğacağına inanılır.

...Cemiyete gelince… yine bir “toplumsal birliktelik” olan bu kavramın cemaat’le arasındaki temel fark maneviyattan çok maddi kazanımların gaye edinilmesi ve insanların ne kadar “biz” dese de özde “ben” duygusuyla hareket etmesidir.

Klasik cemaat anlayışının belleklerde bıraktığı izlenim; işlerin akılla değil nakille, yani Allah katından kaynaklı dinsel kurallarla yürütüldüğü şeklindedir. Burada bir “en üst” denebilecek “yukarısı” vardır; fikirlerin, hükümlerin, buyrukların asıl kaynağı-tek sahibi orasıdır, temel kurallar değişmez ve bu kurallar (elbette içtihat yapılabilir ama özü itibarıyla) insan aklıyla değiştirilemez (Sayın H.H.Ceylan’ın ‘Neyse o’ ya yakıştırdığı budur).

Cemiyetlerde ise işler kurallar, uygulamalar nakille değil akılla yürütülür; bu akıl insan kaynaklıdır ve çoğu zaman ağırlıklı olarak bir kişiye aittir. Bu yönüyle, teorik anlamda bu iki birlikteliğin (cemaat, cemiyet) birbirinden (birinde en üstte kutsal bir varlık yani Allah cc, diğerinde ise onun yarattığı bir insan olsa da) farkı yoktur. Çünkü burada da cemaat anlayışındaki gibi bir “en üst” vardır; fikirler, hükümler, buyruklar oradan çıkar (Sayın H.H.Ceylan’ın ‘Ne diyorsa o’ için yakıştırdığı da budur).

Kayıtsız şartsız itaat olan her yerde çoğu zaman bir cemaat kültürü ve cemaatleşmenin söz konusu olduğu bir gerçektir. Mesela “orduya sadakat şerefimizdir” (şimdi bunu ‘Erbakan’a sadakat şerefimizdir’ şeklinde kullananlar da var!) diyen bir insan kendini çok çağdaş olarak tanımlasa da aslında bir cemaatçidir. Çünkü kayıtsız şartsız sadakat her durumda itaatı gerektirecek, aklı yok sayacak ve özgür iradeyi boğacaktır. (Yani, bu makalede sözü edilen cemaat kavramının boyutları bilinenlerle sınırlı değil; yeri geldiğinde laikçi bir ordu da, mukaddesatı önceleyen siyasi bir parti de bu kavramın içine girebilmektedir).

Bütün bunları, kısmen tafsilatlı bir şekilde ifade ettikten sonra bazı sorular sorarak devam etmiştim:

“İşin temeli böyle de günümüzdeki gerçeği nasıl? Bugünkü cemaat ve cemiyet anlayışı böyle midir? Mesela, cemaatlerde faaliyet kapsamı sadece birlikte ibadet ederek daha çok sevap kazanmak ve Allah rızasına kavuşmakla mı sınırlıdır ya da cemiyetlerde amaç maddi kazanımlar noktasında mı kalmakta yoksa ona şu ya da bu şekilde kutsal anlamlar yükleyerek başka boyutlar da eklenmekte midir? Yani faaliyetlerinde; cemaatler maneviyat, cemiyetler de maddiyatla mı sınırlı kalmaktadır? Kalmıyorlarsa bunların elleri kolları nerelere kadar uzanmaktadır?”

Makalenin sonuna doğru, kimseyi de incitmemeye çalışarak;

“Günümüzdeki cemaat ve cemiyetlerin, başta anlatmaya çalıştığımız temel fonksiyonların dışına taştığını, iki tipin bu açıdan birbirine yaklaştığını, hedeflerin farklı noktalara yoğunlaştığını, bu hedeflere varmak için gereken eleman ve kullanılacak yöntemleri alışılagelmişin ötesinde değiştirdiklerini” ifade etmiş,

Ve asıl soruyu sormuştum:

Gerçekten de “toplumsal birliktelik” diye ortak isimlendirmede bulunduğumuz cemaat veya cemiyetler (siyasal anlamda) partileşiyor mu ya da tersine, siyasi partiler cemaatleşiyor mu?

Bu sorudan sonra yazı dizisini siyasi partilerin cemaatleşmesi üzerine yoğunlaştırarak “Mesela, ülkemizin hemen her bölgesinden oy alabilen ve bu yönüyle ‘Ben Türkiye partisi’yim’ demekte haklı gibi görünen, yani iç işleyiş tarzında cemaat ya da cemiyet anlayışından uzak olduğu düşünülmesi gereken Ak Parti’yi ele alalım… Partinin 3.Olağan Kongresindeki sloganı “Biz birlikte Türkiye’yiz” idi... İlk bakışta kulağa hoş gelen bir dilek elbette bu. Bununla parti; demokratik açılım sürecini yürütmeye devam ettiğini, insanlar arasında ayırım yapmadığını, Türkiye partisi yani tüm vatandaşların partisi olduğunu ifade ettiğini düşünüyor.” diye devam emiş, bazı örnekler vererek partinin (en azından işlerin yürütülmesinde takınılan anlayış itibarıyla) bir cemaatleşme sürecine girdiğine dair (bana göre yapıcı) eleştirilerde bulunmuştum.

Bu yazı dizisinde ise tam tersine, cemaatlerin siyasallaşmasına ya da maneviyattan uzaklaşıp maddi kazanımlar elde etmek noktasında ellerinin kollarının nerelere kadar uzandığına dair bazı konulara değineceğim.

Devam edecek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi