Füze Kalkanı
Uzun süreden beri Türkiye topraklarına füze kalkanı yerleştirilmesi konusu gündemde. Muhtelif yorumlar yapıldı. Bazıları fikir ve öneri, bazıları da varsayım niteliğindeydi. Öneriler de beklentiler de ağırlıklı olarak bu “füze kalkanı” projesinin kabul edilmesiyle Türkiye’nin sırtına yeni bir yük yüklenmemesi temennilerini dile getiriyordu.
Meselenin askerî ciheti hakkında fikir yürütebilecek kadar bilgiye sahip değilim. Ama bölgeyle ilgili siyasi dengeler ve Türkiye’nin son dönemde geliştirmeye çalıştığı dış politikadan yola çıkarak bazı hususlara parmak basmakta yarar görüyorum.
Her şeyden önce ABD ve NATO’nun Türkiye topraklarına füze kalkanı sistemi yerleştirme projesinin Türkiye’nin son dönemde etkin kılmaya çalıştığı “komşularla sıfır problem” politikasına ters olduğu herkesin gördüğü ve kabul ettiği bir gerçektir. Türkiye’nin yeni dış politika anlayışının ana eksenini oluşturan “problemleri aşarak ilişkileri geliştirme” politikasını nerdeyse rafa kaldırmaya sebep olacak bir projenin kabul edilmesi özgür ve bağımsız bir dış politika geliştirme imkânından hâlâ yoksun olduğunu gösterir. Komşularla problemleri sıfıra indirmek için nefes tüketen Türkiye’nin kalkıp da ABD ve NATO hatırına yeni problemler üretmesi söylediğinin aksini yapması demektir.
Füze kalkanı projesi ABD’nin Irak’a saldırıda Türkiye’den asker geçirme planı gibidir. O zaman da ABD, Türkiye’ye karşı havuç sopa politikasını kullanıp Türkiye’yi topraklarını kullandırmaya zorlamak için bayağı uğraşmıştı. Ama sonuçta talebi reddedildi ve bir şey yapamadı. Üstelik o zaman bileği bugünkünden çok daha güçlüydü. Füze kalkanı projesinin reddi karşısında da ne NATO ne de ABD bir şey yapabilir. Bu projenin onayı Türkiye’nin NATO üyeliğinin yüklediği bir sorumluluk da değildir.
Projenin sadece varsayılan tehditlere karşı bir askerî tedbir olduğunu sanmıyoruz. Aynı zamanda bir kazık çakma projesidir. Böyle bir kazığın çakılmasına izin verilmesi Türkiye topraklarının uzun vadeli stratejik hesapların kullanım alanı olarak değerlendirilmesine imkân sağlamaktır. Daha önce Türkiye’nin muhtelif bölgelerine kurulan askerî üslerin nasıl kazık çakma anlamına geldiğini ve bu üslerin tamamen kontrol dışı kullanılmasına imkân tanındığı biliniyor. Bugün Türkiye’nin bağımsız bir askerî strateji ve dış politika geliştirebilmesi için kontrol dışı kullanılabilen mevcut askerî noktalardan ayıklanması gerekirken yenilerine izin verilmesi dış politikada stratejik derinliğin mantığına tamamen aykırıdır.
ABD’nin bu projeyle ilgili görüşmelerde Türkiye’yle pazarlığa oturduğu, taleplerini kabul etme ihtiyacı duyduğu görülüyor. Sebebi yaptırım gücünü kaybetmiş olmasıdır. Geçmişte izlediği tutumla bugünkü tutumu arasında görülen büyük fark karşı karşıya olduğu şartların kendisini zorlamasından kaynaklanıyor.
Fakat taahhütleri, örneğin güvenlik istihbaratını siyonist işgal devletiyle paylaşmayacağı sözü güven verici midir? Böyle bir konuda söz veren tarafın vicdanına güven vermenin ötesinde yapabilecek bir şey yok. ABD istihbaratını takip ve güvenlik konularıyla ilgili stratejik bilgileri siyonist işgalcilere aktarmadığından emin olma imkânı yok. Böyle bir konuda, siyonist işgalcilerle hâlâ çok sıkı bir münasebet içinde olan ve ona her konuda yardım eden ABD’nin vicdanına güvenmek ise hırsızın vicdanına güvenerek ona kasa anahtarını teslim etmek gibidir.
Türkiye’nin böyle bir projeyi reddetmek için bugün daha çok gerekçesi var. Bölgeyle ilgili stratejisinin yanı sıra İran’ın nükleer teknolojisinin izlenmesi için Türkiye’nin kontrol kapısı kabul edildiği anlaşmaya itibar edilmemesi önemli bir gerekçedir. Dün İran’ın nükleer teknolojisini Türkiye üzerinden izleme anlaşmasının yüzüne bile bakmayanların bugün o teknolojiyi bahane ederek füze kalkanlarını Türkiye topraklarına dikmeye hakları olamaz.
Günümüzde ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi askerî tedbirlerden daha iyi kalkandır. Çünkü bir ülke iyi ekonomik ilişki içinde olduğu bir ülkeyi vurduğunda önce kendi ekonomisini vurmuş olacaktır.
Öte yandan İran ve Rusya tehdit de ABD ve onun himaye ettiği siyonist işgal muhafız mıdır? Türkiye topraklarına kurulacak ilk kalkanın siyonist tehdidin önünü kesmesi gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.