Hakkımız saklıdır
habervaktim’den okuyorum: “Hürriyet Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ten sonra şimdi de Piyanist-Besteci Fazıl Say da Türkiye’yi terk edebileceğini söyledi. Özkök’ün “Eğer yaşam tarzıma müdahale edilirse, ya ülkeyi terk ederim ya da elime silah alıp dağa çıkarım” derken, Fazıl Say’ın Türkiye’yi terk etme nedeni ise çok ilginç. Say, gazeteye yaptığı açıklamada, “Hemen değil ama, ileride Türkiye'den ayrılmayı düşünüyorum. Biz artık azınlıkta kaldık, dışlanıyoruz. Çankaya'daki davete bile beni çağırmadılar. Böyle giderse, bir kızım var, onu da alır yurtdışına giderim” dedi.”
Demek yaşam tarzınıza müdahele edilirse ya ülkeyi terk edersiniz, ya da elinize silah alarak dağa çıkarsınız ha…
Sevsinler sizin yiğitliğinizi…
Aferin, aferin.
Yıllardır yaşam tarzımıza müdahele ettiniz, önceleri sesimiz bile çıkmadı. Azıcık toparlandık ve “biz de insanız, bizim de haklarımız var” dedik, duymazlıktan geldiniz, bangır bangır bağırınca da epey bir müddet alay ettiniz. Hasolar, hüsolar demokrasiyle bir yer edinince, aba altından değnek göstermek ha…
Sözünüzün gelişinden size göre biz hata etmişiz elimize silah alarak dağa çıkmamakla değil mi? Yıllardır yaşam tarzımıza müdahele edildi. Sanki bitti mi? Hala da ediliyor… hala kızlarımızın kadınlarımızın başını örttükleri bez, türban mı, başörtüsü mü, belirleyemediniz. Hala en tabi hakkımız olan dinimizi öğrenme, öğretme, yaşama ve yaşatma hakkımıza mani oluyorsunuz.
Hala ana okulunda dinimizin öğretilmesini tehdit olarak ilan ediyorsunuz. Bu çocuk bizim ve çocuk hakları evrensel beyannamesi ona din ve eğitimini seçme ve verme hakkını size veya devlete değil, baba olarak bize vermiştir. Ama yıllardır gasbediyorsunuz.
Başörtülülerin sayısı artmış, biz “oh!... Elhamdulillah” diye sevinip şükrederken, siz “tehlike çanları çalıyor” diye avaz avaz bağırıyorsunuz…
Ne elimize silah aldık, ne dağa çıktık. Dahilde savaş istemedik. Sabırla sizin gibilere karşı haklarımızı yasal yollardan savunduk. Onurla ve inadına mücadele ettik hukuk çerçevesinde…
Demek elde silah dağa mı çıkmalıydık, öyle mi?
Bu bir haksa söyleyelim bari de “mahfuz kalsın”.
Saklı kalsın bütün haklarımız…
Ancak size gelince, durun hele, bu ne acelecilik, siz daha ne gördünüz ki?...
Biraz yaşayın bakalım yaşadıklarımızı…
*****
Her cinayetin dosyaları tutuldu…
Her “hak” dedikçe önlerine nasıl hak gasbettiklerinin dosyalarını koyacağız…
Bakalım o zaman gıkları çıkacak mı?
Acaba yüzleri kızaracak, başları utançla yere düşecek mi?
“Bunları biz mi reva görmüşüz konu komşumuza?” diyebilecekler mi?
Nerde o yürek!...
Olsaydı sızlardı için için de, bu zulümleri reva görmezlerdi…
Oysa ben “hele o gün gelsin, özür dileyen herkesi affederiz” diyordum. “Dosya mosya açmayız” diyordum.
Demek dağa çıkmak ha?
Elde silah hem de!...
Breh breh breh...
Allah Kerim…
*****
Fazıl Say’a gelince, ona da bir çift sözümüz var; iyi edersin kardeşim.
Aslında kızını da yakmana gönlümüz razı değil ama, neylersin kız senin…
Biz haklara saygılıyız.
Yıllardır biz çektik ama bir yere gitmedik.
Bu vatanı çok seviyorduk çünkü.
Kimisi İran’a, kimisi Arabistan’a, kimisi Cezayir’e, kimisi Malezya’ya postalamak istedi bizi…
Ama biz bir yere gitmedik.
Siz gitmek mi istiyorsunuz?
Ben habervaktim gibi “Çok lazımsın, gitme ne olur!” demiyeceğim.
Canın istiyorsa güle güle kardeşim…